Hürriyet Aile

Rüya tabircisi

Rüya tabircisi 150 150 dolunay

Geçmiş zamanlardan birinde, padişahın biri bir rüya görmüş ki vay anam vay! Kan ter içinde uyanmış, söylenmiş “bu rüya da nereden geldi buldu beni” diye. Rüyasında bile olsa tüm dişlerini dökülmüş görünce sinirden ne yapacağını bilememiş. Çağırmış hemen tabirci başını, saat de gecenin bir yarısı. Tabirci başı uyku sersemi, padişahsa rüyayı gelecekten haber saydığı için endişeli…

– Hele söyle bakalım tabirci başı, bu rüya hayır mıdır, şer midir?

Tabirci başı utanmış, sıkılmış, parmaklarını kıtır kıtır kıtlatmış, kaşlarını çatıp alnındaki çizgileri çıtır çıtır çıtlatmış da demiş ki:

– Şerdir, felaket haberidir, ne kadar üzülseniz yeridir! Uzun yaşayacaksınız yaşamasına ama ne fayda, tüm sevdiklerinizin birer birer ölüp gittiğini gördükten sonra… Ah ah yalnız kalmaktan beter acı var mı insana?

Padişahın gözbebekleri büyümüş, ateş dilli ejderhalar gibi kükreyip hükmünü vermiş:

-Tez atın şunu zindana, felaket habercisi olmak neymiş öğrensin!

Padişah bu yorumu beğenmedi ya çağırmış bir yenisini. Bu yorumcu da pek yumuşak, pek güleryüzlü biri, baldan tatlı sesiyle demiş ki:

-Hayırdır padişahım, hem de çok hayırdır! Rüya diyor ki: Daha nice seneler halkınızı sizin gibi bir padişaha sahip olmakla mutlu edip onurlandıracaksınız. Bütün yakınlarınızdan daha uzun yaşayacaksızınız.

Padişah pek mutlu, kovayla altın verip göndermiş tabirciyi. Yolunu kesip sormuş bütün bunlara tanıklık eden biri:

-Yahu anlamadım gitti, ikiniz de aynı şeyi söylemediniz mi? Biriniz gitti zindana, birinizin kovayla altın kucağında.

Gülmüş tabirci:

– Eh doğruya doğru, ikimiz de aslında aynı şeyi söyledik. Ama kimileri için verdiğin haberden çok nasıl verdiğin önemlidir. Zindan da, altın da haberde değil: onu veren dilin kıvrımlarında gizlidir.(Masal Masal Matitas kitabından)

Bu masaldan neler öğrendik derseniz:

  1. Başımıza gelen bir olaya verdiğimiz anlam ya da onunla ilgili yaptığımız yorum bakış açımızı olumlu ya da olumsuz etkiler. Bakış açımızı değiştirdiğimizde pek çok şey değişir.
  2. Hepimiz dilimizden çıkan kelimelerin tutsaklığında ya da özgürlüğünde yaşarız. ‘Söz var kese savaşı söz var kestire başı’ diye boşuna söylememiş büyüklerimiz.
  3. Aslında hepimiz iletişimde en büyük sorunları, yalnış anlamaları duyduklarımız ya da duyamadıklarımız, söylediklerimiz ya da söyleyemeklerimiz yüzünden yaşıyoruz.
  4. ‘Söz büyüdür’ derler ya…Ne kadar da doğru! Çoğumuz küçükken bize söylenenlerin gerçek olduğunu hala inanıyor ve potansiyelimize uyumaya devam ediyoruz. Örneğin; ilkokul öğretmeni tarafından sesinin güzel olmadığı söylelen biri, 40 yaşına gelse bile buna inamaya devam edebiliyor ve toplum içinde konuşmaktan kaçınıyor ya da şarkı söylemiyor. Çoğumuz birbirimizi büyülemeye devam ediyoruz!
  5. Bu masaldan bir şey daha öğrendim: Rüyalar çoğu zaman kişiye özeldir. Ve çok sevdiğim bir söz der ki; rüyayı gören yormalıdır! Yani rüya alanı çok özeldir ve bilinçaltı rüyalarda semboller kullanarak (at, araba, köprü, yol….) rüyayı görene bir mesaj vermeye çalışır. Bu mesajı başkalarına sormak ya da rüya kitaplarına bakmak pek de doğru değildir. Bilinçaltı sembollerle kişiye ulaşarak ona kendisiyle ilgili olumlu mesajlar vermek ister. Bu nedenle rüyalarımızdaki sembollerin anlamını sadece kendimize sorup cevabın gelmesine izin vermeliyiz.

Azalan spermler

Azalan spermler 150 150 dolunay

Bebek sahibi olmak isteyen ama olamayan çiftlerin karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri de ‘sperm sayısının düşük olması ve buna bağlı sorunlar’. Sperm sayısı açısından bakıldığında 40 yıl önceyle bugün arasında farklar var mı? Neler oldu da erkeklerde sperm kalitesinde ve sayısında azalmalar yaşandı?

Uzun yıllardır tüp bebek tedavisinde psikolojik destek hizmeti veren biri olarak bu konunun giderek arttığını gözlemleyebiliyorum. Bununla birlikte konunun uzmanından bilgi almak ve sizlere de aktarmak istedim.

Sevgili çalışma arkadaşım Uzm. Emb. Gamze Karababa, hem son yıllarda yapılan çalışma sonuçlarından hem de sperm sayısının azalma nedenlerinden bahsetti ki.

  • Dünyada yapılan pek çok çalışma yıllar içinde semen kalitesi ve sperm sayısında azalma ortaya koymaktadır.
  • Erkeklerde sperm sayısında ve kalitesindeki azalmada yıllar boyunca değişen çevresel etmenlere maruz kalmak ve yaşam şekli değişiklikleri önemli rol oynamaktadır.
  • Elde edilen bulguların özellikle endüstrileşmiş toplumlarda daha belirgin olması bu durumu desteklemektedir.
  • Günümüzde insana ait bilgilerin eksikliklerine rağmen, özellikle endokrin bozucu kimyasallara, intrauterin(rahim içi), prenatal(doğum öncesi), postnatal (doğum sonrası) ve pubertal (Ergenlik) dönemler boyunca maruz kalmak yeni doğanda ve ergenlik döneminde üreme sağlığını olumsuz etkilediği, deney hayvanı çalışmaları ile ortaya konulmaya başlanmıştır.

Ülkemizdeki erkeklerde ortalama sperm sayısının günümüzdeki düzeylerinin belirlenmesini sağlamak, saptanan değerlerle geçmişteki değerler arasında karşılaştırma yaparak olası farklılıkların nedenlerinin araştırılması konusunda zemin hazırlamak, ülkemizde görülen infertilite vakalarının değerlendirilmesine katkıda bulunmak ve ileri yılarda sperm sayısı ve kalitesine yönelik ortaya çıkması olası değişiklikler konusunda ilk bilgileri sağlamak amacıyla HŞ Klinik Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Merkezi olarak yaptığımız çalışmada:

  • 1995-2011 yılları arasında sperm örneği veren 26.493 kişinin sonuçlarını incelediğimizde sperm sayısında yıllık %0.98 lik bir azalma saptanmıştır.
  • Toplam sperm miktarı 1995-2011 yılları içerisinde %1.02 düzeyinde bir azalma göstermiştir.

Sperm sayısı yıllar içinde azalıyor çünkü dünyaya baktığımızda dünya üzerinde pek çok süreç insanın sağlığını olumsuz etkileyecek şekilde değişiyor.

Ozon tabakası deliniyor, doğal besinlere ulaşamıyoruz, obezite hızla artıyor, stres, kortizonu artırıyor, bu da sperm üretimini olumsuz etkiliyor. Genetiği ile oynanmayan gıda kalmadı, sigara, uyuşturucu, radyasyon, kimyasallar, ağır metaller, mesleki maruziyet (uzun yol şoförleri, maden işçileri, radyasyona maruz çalışanlar, …vb.)

İşte tüm bunlardan dolayı infertilitede ve testis kanserinde artış gözlüyoruz. Üremek, sağlıklı çocuklar dünyaya getirmek gitgide zorlaşıyor dersek abartmış olmayız.

Peki, neler yapmalıyız?

Sağlıklı yaşamak dediğimizde aklımıza neler geliyorsa yaptığımızda spermlerde ilgili elimizden geleni yapmış oluruz.

Radyasyondan uzak durmak, bilgisayarı sadece ihtiyaç olunca kısıtlı kullanmak, doğal beslenmeye dikkat etmek, kola gibi gazlı içeceklerden, sigara, madde ve alkolden uzak durmak , spor yapmak, stresi azaltmak, düşünce şeklini, hayata bakışını fark etmek ve eğer olumsuzsa değiştirme yollarına çalışmak, güvenli cinsel ilişkiyi tercih etmek ve düzenli seks yapmak.

Çocuk olsun sonra…

Çocuk olsun sonra… 150 150 dolunay

11 yılı aşkın süredir tüp bebek tedavisindeki çiftlere psikolojik destek veriyorum. Bize gelen çiftler 1-20 yıl arasında bebek sahibi olmaya çalışan bunun için maddi manevi emek veren çiftler.

Danışmanlık sürecinin ilk seansında onlardan tabii ki çoğunlukla kadınlardan duyduklarımdan ‘çocuk olsun sonra’ ile ilgili olanların bazılarını paylaşmak isterim:

  • Yıllardır tatile gitmiyoruz, çocuk olsun sonra gideriz önce bunu bir halledelim!
  • Çok kilo aldım, sporu da bıraktım, çocuk hele bi olsun hemen kilolarla ilgileneceğim!
  • Eşimle aramızda sorunlar var; iletişimimiz az, çok çalışıyoruz az paylaşıyoruz, tek konuştuğumuz konu tüp bebek denemeleri ve planları. Çocuğumuz olduktan sonra sorunlarımız bitecek ve aile olacağız.
  • Yıllardır kitap okumuyorum. Eskiden yeni şeyler öğrenmeyi severdim, pek çok şeyi merak ederdim, değişik kurslara giderdim. Mesela origami kursuna gitmiştim. Denemeler başladıktan sonra ertelemeye başladım, merak ettiğim ve internette araştırdığım tek konu tüp bebek tedavisi, gittiğim tek yer ise tüp bebek merkezleri oldu. Tek düşündüğüm şey neden çocuğum olmuyor, ne zaman olacak, neden tutmadı, olacak mı olmayacak mı…Çıldıracağım!
  • Kendimi eksik ve en önemlisi BAŞARISIZ hissediyorum. İnsanlar bana neden çocuğun yok dediğinde, okulda tahtaya kalkmış bir öğrenci gibi hissediyorum…Hani hocanın sorduğu sorunun cevabını bilen ama dili kitlenen cevap veremeyen bunun için başı önünde…Çocuğum olunca bunların hepsi bitecek biliyorum.

***

Yukarıdaki yapılanlar, yaşananlar ve düşünülenler stresi daha çok arttırır ve ne yazık ki olaya gereğinden fazla odaklanmaya neden olan davranış ve düşünce modelleridir. Aslında bu da tüp bebek denemelerinde uzak durulmasını istediğimiz şeylerdir.

Eşlerin aralarındaki iletişime ve ilişki bağlarına da zarar verme ihtimali var tabii ki…

Seanslarda çok detaylı olarak nasıl olacağını ve eylem adımlarını çalıştığımız davranış ve düşünce modellerinin bazıları kısaca şöyle:

  • Çocuk sahibi olmakta güçlük çektiğinizi kabul edin, Türkiye’de 100 çiftten 15-20’si sizinle aynı durumda ve bu yüksek bir yüzde. Yani pek de yalnız sayılmazsınız! Kabul etmek hafifletir, hafiflikse acıyı alır!
  • Hayatınızda keyif aldığınız şeyleri yapmaya devam edin, çocuk olduktan sonra yaparım dediğiniz pek çok şeyin aslında çocuk olduktan sonra yapma ihtimalinizin düşük olduğunu fark edin. Siz hayatınıza devam edin, çocuk gelmek istediği zaman gelir.
  • Gerçekçi olun, çocuk sahibi olmak size ekstra başarılı yapmaz! Bu konuyu başarı ya da başarısızlıkla ölçmeyin, stresinizi ve kaygınız daha çok artar.
  • Çocuğunuz dünyaya geldiğinde tüm sorunlarınız çözüleceğine inanmak vejeteryan birine boğanın saldırmayacağına inanmak gibidir yani gerçek dışıdır. Eşler arasındaki sorunların ya da kendinizle ilgili sorunların sadece bir kısmı çocuğunuz olmadığından kaynaklanır. Tüm sorunların kaynağını çocuksuzluğa yüklemeyin .
  • Spor , egzersiz, yoga, plates, tatil, diğer kurslar… Size neyin iyi geldiğini biliyorsanız lütfen devam edin . Tüm bunlar hem bedeninize hem de ruhunuza iyi gelir, bu da tüp bebekte şansınızı arttırır. Rahat bir bedenin şansı her zaman daha yüksektir.
  • Eşinizle çocuk konusu haricinde de konularda paylaşımlarda bulunun, çocuk konusunda yeterince konuştuysanız ve hep konuşuyorsanız bu konuda konuşmayı azaltın, hiç konuşmuyorsanız yani konuyu yok sayıp üstünü kapatıyorsanızda konuşmaya çalışınki duygularınız rahatlasın.
  • Güvendiğiniz ve işinde iyi olduğunu bildiğiniz bir doktorunuz olsun. Stresi azaltmak ve bu konudaki bakış açınızı rahatlatmak için psikolojk destek alabilirsiniz.

Birbirine destek olan eşler, insan odaklı uzmanlar ekibi (kadın doğum uzmanı-infertilite konusunda uzman-, embriyolog, androlog, anestezi uzmanı, psikolojk danışman,….), içinizdeki inanç ve kararlılık tüp bebek sürecinde olmazsa olmazlardır.

Vajinismus soruları

Vajinismus soruları 150 150 dolunay

Vajinismusun neden psikolojik olduğunu anlamıyorum, vajinayla ilgili bir sorunun neden jinekologlar tedavi edemiyor?

Vajinismus, vajen girişindeki kasların istem dışı kasılması ve kadının hiçbir şekilde girişe izin verememesi durumudur. Kadın, vajendeki kasılmalar üzerinde kontrol sağlayamaz bu nedenle psikolojik bir durumdur. Yani kontrol dışı/bilinç dışı bir davranışa sahiptir ve bu davranışı yeni bir davranışla yer değiştirmek gerekir. Kaslarını kontrol ederek, rahat bırakabilmek… Bunu yapabilmek aslında kişinin kendi duvarlarını yıkması, kendi cinselliği ile barışması, vajinasını fark ederek kabul etmesi de demektir. Vajinismus; penise dair bir korkudur, cinsel ilişkiye girme korkusu yani fobidir. Fobilerin kalıcı çözümleri için psikoloji alt yapısı olan ve cinsel terapi deneyimi olan uzmanlara başvurmak gerekir. Jinekologlar vajinanın, rahimin, yumurtalıkların organik ve fizyolojik, cerrahi süreçlerinde uzmandırlar ancak vajinismus psikolojik bir sorundur. Jinekologların bu tip durumlarda tıp etiğine uygun davranmaları hasta mağduriyetini önlemek için çok ama çok önemlidir.

Jinekolog tedavi ederse ne olur?

Tedavi sadece vajinaya penisin girmesi demek değildir. Penisin vajinaya rahatça girmesi, kadının kendi bedeniyle barışması, keyif süreçlerini fark etmesi ve cinsel birleşmeyle bunu deneyimlemesidir. Yani tedavi hem fiziksel hem de ruhsal süreçleri kapsamalıdır. Kadın doğum masasında yapılan tedavilerde ruhsal bölüm ve bazen fiziksel taraf da eksik kalır. (kasılmalar tam bitmez, ağrı hissedilir, kadının dirençleri devam eder, kadın rahat vajinal muayene olamaz vb.) Cinselliğin bir ömür boyu süreceği düşünüldüğünde bence en önemli bölümü orasıdır. Sözün özü ruh ve beden sağlığını bütünleyen bir tedavi gerçek tedavidir. Bu da cinsel terapidir.

Vajinismus tedavisi yani cinsel terapide ne yapılır? Ne kadar sürer?

Cinsel terapi seansları çiftle birlikte yapılır. Cinsellik, cinsel anatomi ve fizyoloji bilgisi, kontrolsüz kasılmaların nasıl olduğu, cinsel mitler, vajinismus tedavi teknikleri, ev uygulamaları, cinsel yaşamda duyuların ve iletişimin önemi, vajinismus sorunu yaşayan kadınların ve erkeklerin yanlış inançları, zihni olumluya programlamanın önemi gibi konular çalışılır. Terapi de bilişsel ve davranışçı teknikler kullanılır. Kadının tüm kaçınmaları ve korkularıyla ilgili çalışılır. Aslında cinsel terapide kadın kendi gizli kalmış ya da bildiği ama çözemediği kaygılarla baş etmeyi öğrenerek, cinselliği ile tam olarak barışır.

Tedavi 4-8 seans arası sürer. 4-8 seans diğer cinsel işlev bozukluklarına ya da diğer psikolojik sorunlara göre daha kısa bir süredir. Tedavide sadece ilişkiye girmezsiniz aynı zamanda cinsellikle ilgi doğru bilgileri edinir, korkunuzu yener, keyif almayı keşfeder ve eşinizle birbirinize destek olmaya dair bir deneyim yaşarsınız.

Eşimin tedaviye gelmesi neden şart? Bu benim sorunum ve ben çözmeliyim.

Bu soru çok sık karşılaştığımız bir sorudur. Cevabımız ise çok nettir: Cinsel ilişki terapisi mutlaka eşle yapılır. Evrensel ve bilimsel bir kural. Tedavide her iki bireyin de görüş, bilgi ve deneyimlerine ihtiyacımız var. Tedavide pek çok uygulama eşle birlikte çalışılıyor ve cinsel ilişkiye eşinizle gireceksiniz. Ayrıca birbirine destek olan bir çift bizim en güçlü tarafımız.

Cinsel terapide parmak uygulaması var mı? Varsa ben yokum, onu yapmadan çözelim!

Cinsel terapi pek çok bilimsel bilginin ve uygulamanın olduğu bir tedavi programıdır. Evet parmak uygulaması var ama sadece o yok! Cinsel terapiyi hiç bilmeyen ve vajinismus sorunu yaşayan bir kadın sadece parmak uygulamasını duyarsa tedirgin olmakta haklı. Bununla birlikte parmak uygulaması bedene dokunmak, tanımak ve barışmak için yapılan uygulamaların sadece bir tanesi. Bedenimle barışmasam da olur ilişkiye gireyim yeter mantığıyla bakarsak çok şey kaybederiz. Çünkü cinsellik karşılıklı keyif alındığında güzel ve yaşanası bir süreç, diğer türlü eziyet haline gelebilir. Ayrıca eksik yapılan tedavilerde (cinsel terapi tam olarak yapılmamışsa) ne yazık ki ilişkiye girilmiş olsa bile cinsel ilişki esnasında ağrı ya da keyif alamama çok karşılaşılan bir durum.

3 ay önce evlendim ve hala cinsel ilişkiye izin vermiyorum galiba vajinismusum. Üniversite mezunuyum, rahat bir ailem var, bunun başıma geldiğine inanamıyorum. Anlam veremiyorum bir türlü, nedeni ne olabilir?

Vajinismus, üniversite mezunlarında ilkokul ve lise mezunlarına kıyasla daha sık gördüğümüz bir cinsel işlev bozukluğu. Tıp fakülteleri de dahil üniversitelerin eğitim programında cinsel eğitim yok. Rahat bir ailede büyüseniz bile, aile ortamında tam ve doğru bir cinsel eğitim çoğunlukla mümkün olamıyor.

Sözsüz toplumsal kurallarımız var. ‘Kızım ben sana güveniyorum, kızım kendini koru, erkeklere dikkat et..vb’. Bu kurallar bilinçaltına çocukken ya da ergenlik döneminde yerleşiyor. Çoğu zaman fark etmiyoruz bile… Vajinismusun kökeninde cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular, abartılı ve gerçek dışı düşünceler yatıyor.

Vajinismus sorununu yaşayan kadın vajeni çok küçük ve dar, penisi ise vajene giremeyecek kadar büyük olarak algılıyor. Bu nedenle de yaşayacağı cinsel ilişkide çok acı çekeceğini ve kan kaybedeceğine inanıyor. Çok ender olarak kadınlar ben aslında hiç korkmuyorum ama yapamıyorum der.

Gittiğim jinekolog ‘vajinan dar, genişletelim, kızlık zarını da alalım sorun çözülür’ dedi ama çözülmedi. Kime güveneceğimi şaşırdım. Hiç bir uzmana güvenim kalmadı.

Aslında doğru adreslere gelindiğinde çözülebilecek bir sorundur vajinismus. Fakat ne yazık ki, vajinismus sorununu yaşayan çift doğru adresi bulununcaya kadar kötü deneyimler yaşayabilmektedir. Bekaret zarının alınması, vajen girişinin gerekmediği durumlarda dahi genişletilmesi, sadece hipnoz, alkol, krem ya da ilaçlar… Tek seans da çözeriz vaatleri ya da muayene masasında yapılan trajik uygulamalar vb… Tüm bu uygulamalar bilim adına yapılan ama bilimle hiç alakası olmayan, tıp etiğine hiç uymayan ve en kötüsü tedavi sürecinde hiçbir yardımı olmadığı gibi, tersine zararı olan uygulamalardır.

Bunlardan sonuç alamayan çiftin umutsuzluğu daha çok artar. Uzmana ve kendine güveni sarsılır.

Lütfen uzmanı ve tedavi koşullarını araştırın.  Araştırma kriterlerinizde şunlar olsun:

  • Uzman, psikolojik danışman, psikolog ya da psikiyatr olmalı ya da doktor bile olsa cinsel terapi ve psikoloji eğitimleri olmalı.
  • Cinsel terapiyle ilgili eğitimler almış olmalı.
  • Hipnoz gibi uygulamalarda uzmanın eğitimini nerelerden aldığına ve psikoloji temeli olup olmadığına dikkat edin.
  • Tek seans da kesin çözüm, garantili çözüm ya da asla parmak uygulaması yaptırmıyoruz gibi bilimden uzak hin pazarlamacı zihniyetine dikkat edin. İnsan ruh sağlığının pazarlığı ya da garantisi olmaz!
  • Vajinismus tedavi ücretleri çok makuldür ve seans ücretleri diğer psikolojik sorunların tedavisinde ne ise odur. Yani fahiş ücretleri sorgulayın. ‘Vajinismus çok özel bir konu bu fiyata çözülür bu nedenle bu ücreti istiyoruz’ gibi palavralara inanmayın!
  • Cinsel terapi, mahremiyete önem verir. Cinsel ilişkinin çiftin özelinde yaşanması bilime yakışanıdır. Diğer türlü tüm uygulamalar etik dışıdır. Travmatize edicidir.

6 yıllık evliyim ve vajinismus sorunum var. Çevremdeki herkes çocuk soruyor ben de bir an önce anne olmak istiyorum. Tüp bebekle çocuk sahibi olsak sonra tedavi olsam diyorum ama tüp bebek tedavisinde de işlemlerinden korkuyorum. Aklım karışık ne yapmalıyım?

Anne olmak isteğinize saygı duyuyorum, bununla birlikte tüp bebekle ilgili ve vajinismusun tedavisini olmazsanız ne olurla ilgili bilmeniz gereken şeyler var:

  • Cinsel ilişki olmadığında çocuk sahibi olmak güçleşiyor, yani “infertilite” nedeni oluyor.
  • İnfertilite tedavisi gerek aşılama olsun gerekse tüp bebek tedavisi olsun zor süreçlerdir ve gebe kalmak hemen olamayabiliyor. Emek ve para gerektiriyor ve o emeği vajinismus tedavisine vermek daha akıllıca, daha kolay ayrıca daha ekonomik hem de doğal yoldan çocuğunuzun olma ihtimali yüksek.
  • Vajinismusa bağlı infertilitenin tedavisi, anestezi altında “aşılama” ya da “tüp bebek” değildir. Vajinismusa bağlı infertilitenin tedavisi, vajinismusun tedavi edilmesi ve çifti doğal cinsel ilişki de bebeğe yönlendirmektir.
  • Vajinismus tedavisi 4-8 seans arasında sürer. Tüp bebekle çocuk sahibi olmak ise bazen aylarca bazen yıllarca sürer.
  • Bir başka sorun da kadınların düzenli olarak normal jinekolojik muayenelerinin yapılmaması ve smearlerinin alınmaması ve olası sağlık sorunlarıyla ilgili geç kalınabilmesidir.
  • Vajinismus tedavisi doğru tedaviye ulaştığınızda gerçekten kolaydır. Size zor gibi gelir ama inanın ki kısa sürede çözülür.

İlk âdet

İlk âdet 150 150 dolunay

12-13 yaşlarındaydım ilk âdet olduğumda… Evde kitap okuduğum bir günde karnımda hissettiğim az bir ağrıyla tuvalete gittim ve iç çamaşırımda birazcık kahverengi leke gördüm. Şaşırdım ve biraz da korktum. Ne yapacağımı düşünürken birden gözümün önününe annemin komşularla bu konuları konuştukları anlar ve o konuşmalar geldi. Kendi yaşadıklarını ve kızlarının âdet oluşlarını anlatıyorlarken mecburen kulak misafiri olduğum anlar… Annemin âdet olduğunda kullandığı malzemelerin olduğu dolaba gittim, bir tane renkli bez aldım ve iç çamaşırıma yerleştirdim. O zamanlar pedler yaygın değildi. Süpermarketler yoktu, bakkallarda böyle malzemeler satılmazdı. Bazı eczanelerde vardı galiba belki de yoktu. Ayrıca âdet olmak değil de hastalandım derdik ne yazık ki… Âdet olmak gibi konularda okullarda eğitimler yoktu, şimdikinden pek de farkı yokmuş!

Annem akşam eve gelince durumu söyledim, ‘Artık büyüdün’ dedi.

‘Artık büyüdün’ ne demekti, bundan sonra ne olacaktı, hayatımda neler değişecekti, büyümüş müydüm! O neydi ki?

Ben aynıydım, boyum aynıydı, aynaya baktım aynıydım. Büyüdüm! Ne yapmalıydım şimdi? Bunların hiç birini anneme soramadım. İçimde döndü durdu sorular… Soramadım, sorsaydım da doğru cevapları alamazmışım zaten. Pek çok cevabı üniversite yıllarından da sonra Türkiye Aile Planlaması Derneği’nin uzmanlar grubunun eğitimlerinden öğrenecektim.

Neden mi bunları anlattım? Bugün yeğenim ilk âdetini oldu. Kendimle benzer ama bir o kadar da farklıydı onun ve çevresindekilerin tepkileri…

Yeğenimle âdet olmak ne demek, neden âdet olunur gibi konularda konuşurduk ve bilgisi vardı. Bilmek insanı donanımlı kılar, bilgisini aldığın durumlarla karşılaştığında daha kolay baş edebilirsin. O da ‘âdet olmak’la ilgili bilgiliydi ama deneyimi yoktu. Bu nedenle biraz korktu, biraz ağladı, “çok erken değil mi?” gibi itiraz ve sorgulamaları yaptı ama şimdilik kabul etmiş görünüyor büyümeye başladığını ve genç kızlığa adım attığını… Tabii henüz tam alışamadı doğal olarak!

Kendi ergenliğe girişimden çok şey farklıydı… İşte farklar:

• Yeğenime cinsellikle ilgili soru sormaya başladığı andan itibaren cevap ve bilimsel bilgi verildi.

  • Âdet olmanın ve cinselliğin normal, doğal ve sağlıklı bir gelişim süreci olduğu anlatıldı.
  • Kendi bedenini sevmenin ve korumanın, HAYIR diyebilmenin önemi anlatıldı.
  • Âdet döneminin doğal bir dönem olduğu, bundan sonra kadına dair büyümenin hızlanacağı ve genç kızlığa girişin ilk adımı olduğu anlatıldı ama içindeki çocuk tarafının onu bırakmasına gerek olmadığı hatta isterse bir ömür boyu onu koruyabileceği anlatıldı.
  • Âdetin kirli ve pis olmadığı, tam tersine çok sağlıklı olduğu anlatıldı.
  • Âdet olmanın ayıp ve utanılacak bir durum değil tam tersine kutlanacak bir durum olduğu anlatıldı. Bizler ve ailesi tarafından tebrikler aldı.
  • Âdet döneminin kendisinin özeli ve mahremi olduğu ve sadece dilediği kişilerle paylaşılacağı söylendi.

Benim ilk âdetimle yeğenimin ilk âdet deneyimi birbirinden çok ama çok farklı. Kız çocuklarımıza âdet olmayla ilgili henüz âdet olmadan bilgi vermek onları bilgiyle hazırlamak, yaşayacakları deneyimi bir parça kolaylaştırabilir. Büyümek çok ama çok emek isteyen, bilgi, sevgi isteyen bazen ağrılı, bazen acılı, bazen de keyifli bir süreç… Ve hiç kolay değil.

Büyümek zordur! Büyüme sürecinde, ergenlikte çocuklarınızla konuşmak, paylaşmak, iletişimi hep devam ettirmek onlara ve size en sağlıklı desteği sağlar.

Büyümeyi kolaylaştırmak sevgiyle ve emekle olur.

Disparenü (Ağrılı cinsel ilişki)

Disparenü (Ağrılı cinsel ilişki) 150 150 dolunay

‘Disparenü’ veya ‘ağrılı cinsel ilişki’ kadınlarda sık karşılaşılan cinsel işlev bozukluklarındandır. Cinsel birleşme sırasında ağrı duyulması anlamına gelmektedir. Ağrı/acı girişte hissediliyorsa uyarılma eksikliğine bağlı kuruluktan, vajinal infeksiyonlardan, sıyrıklardan ya da kasılmalardan kaynaklanıyor olabilir. Ağrı daha derinde hissediliyorsa, endometriosis, over kisti ve pelvik infeksiyonlar gibi organik nedenlere bağlı olabilir. Disparenü çok detaylı bir jinekolojik inceleme gerektirir. Organik kökenli olabileceği gibi psikolojik kökenli de olabilir. Her ikisinin de olduğu durumlarda söz konusudur.

Disparenünün kaynağın organik olup olmadığı jinekologlar tarafından incelendikten sonra eğer herhangi bir organik bulgu bulunamazsa mutlaka psikolojik kökene bakmak ve cinsel terapi çalışmak gerekir. Ağrının kaynağı psikolojik olmasına rağmen defalarca jinekologlarda çözümü aramak zaman ve inanç kaybettirir.

Ağrılı cinsel ilişkide kadın ilişkiye izin verebilmekte ancak acı hissetmekte ve cinsel ilişkiyi devam ettirmekte duygusal olarak zorlanmaktadır. Ağrılı cinsel ilişki sorunu yaşayan çoğu kadın sorunun neden psikolojik olduğunu anlamakta ve kabulde zorlanırlar. Seanslarda şu sorularla ve itirazlarla karşılaşırız.

  • Acının varlığını nasıl ben oluşturabilirim ki?
    • Ben gerçekten acı hissediyorum ama bu nasıl olur da psikolojik olur?
    • Bana bu acının varlığına inandığımı ve bunu hep benim tetiklediğimi söylüyorsunuz, ben neden ve nasıl bunu yapayım ki?

Tüm bunların cevapları terapide detaylı olarak çalışılır ama kısaca nedenine bakalım:

  • Cinsel bilgilerin yetersiz olması,
    • Kadının kendi bedeniyle ve cinsel hazla tam olarak barışık olmaması,
    • Cinselliğe dair olumsuz inanç, beklenti ve yaşantılar,
    • Acının yaşanacağına dair inanışlar, takıntılar,
    • Ön sevişme sürecinin yeterli olmaması ve kadının bu sürece etkin katılmaması/katılamaması
    • Kadının ve erkeğin birbirlerinin keyif ve haz bölgelerini tam olarak bilememeleri,
    • Eşler arasındaki iletişimde ve ilişkide yaşanan sorunlar…vb.

    Disparenünün psikolojik kökenli olmasında ve tedavisinde, eşler arasındaki iletişim ve etkiletişim önemli rol oynar.

Tedavisinde cinsel terapi kullanılır ve eşler tedaviye uyum sağladığında ve birbirlerine destek olduklarında çok güzel sonuçlar alınır.

Mucize

Mucize 150 150 dolunay

OLmasının mümkün olmadığını düşündüğünüz ya da çok imkansız, akıl almaz gibi görünen olayların bir anda OLUvermesidir mucize!

Bu olayın bitmesi/olması için bir mucizeye ihtiyaç var dediğin her olayın, durumun dönüştüğü an mucizedir.

Hayatımın kadını/erkeğini bulamayacığım galiba derken birden aşkla tanışmak mucizedir,

Ölümcül denilen bir hastalıktan hayata yeniden tutunmaktır mucize,

20 yıl bebek özlemi çekip de bebeğini kucağına aldığı andır mucize,

Bitmesi mümkün olmayan borçların bittiğini gördüğün andır mucize,

9 katlı binadan düşüp hayatta kalmaktır mucize,

10 yıllık vajinismusun sonunda cinsel ilişkiye girmektir mucize,

Yıllarca hapis yatıp çıktığın anda aldığın havanın farklı oluşudur mucize,

Dünyadaki en önemli şeyin huzurlu uyumak olduğunu fark etmektir mucize,

9 ayın sonunda dünyaya merhaba demektir mucize,

Karıncanın buğday tanesini metrelerce taşıyıp yuvasına taşımasıdır mucize,

Yaşanan tüm zorluklara rağmen ayakta kalmak ve gülümsemektir mucize,

Nefes alıp vermektir mucize,

Ve daha neler neler “bu bir mucize” dedirtir insana!

Mucizeyi algılayışımı paylaşmak istedim bugün sizlerle. Bence mucize her an her şeyde… Bazen çok büyük bazense küçücük olaylarda. Her an mucizeler olabilir . Mucizeler bazen çok görünür olurken bazen de bakış açısında gizli… Öyle ya da böyle görebilene her an mucize!

Büyüklük konusu her dönemin problemi

Büyüklük konusu her dönemin problemi 150 150 dolunay

Son yirmi yıldır dönem dönem İlköğretim okullarında ve liselerde ‘Üreme sağlığı cinsel sağlık’ konularında bilgilendirme çalışmaları ve eğitimler vermekteyim. Eğitime katılan öğrencilerin yaş aralığı 12-17. Eğitimleri kız ve erkek öğrenciler karışık olarak, eğitim materyalleri kullarak ve eğitimden sonra soru cevap yaparak anlatırım.

20 yıl içinde pek çok şey değişti: En başta yaşım değişti, bekardım evlendim, psikolojik danışmanlık deneyimim arttı, eğitimcilik kanıma iyice işledi, ülkede yönetimler değişti, eğitim verdiğim ilk gençler çoktan evlendi, çocukları oldu, bilgiye ulaşmak internet sayesinde çok kolaylaştı, kimler geldi kimler geçti…

Pek çok şey değişti de ne yazık ki öğrencilerin sordukları sorular hemen hemen hiç değişmedi!

Çocuk nasıl olur?

Öpüşmekle gebe kalınır mı?

Erkekler de adet görür mü?

Bakireyken gebe kalınır mı?

Mastürbasyon nedir?

İlişki yaşı kaç olmalı?

Adet döneminde duş alınır mı?

İç çamaşırlarımız varken çamaşırın üzerine boşalırsak gebe kalınır mı?

Ve en çok sorulan sorulardan biri: Büyüklüğü ne kadar olmalı, penis boyu kaç cm normal?

Erkek ergenlerin en çok merak ettikleri şey penis boyu ,kız ergenlerin ise bakireyken hamile kalınır mı?

Kızlara bakireyken de gebe kalınabileceğini bilimsel olarak anlattığınızda akıllarına yatıyor, anlıyorlar ama erkekler ne derseniz deyin nasıl anlatırsanız anlatın büyüklük mevzusunu kafalarında çok büyütüyorlar! 30 yaşına da gelseler ‘aslında boyu değil işlevi önemli’ de deseler yine de boy önemli!

Bildiklerinizin çoğu hurafe

Yukardaki sorular 20-25 yaş üstüne saçma gelebilir ancak hatırlayın 12-13 yaşlarınızda sizler de aynı soruların cevaplarını merak ediyor ve kaygılanıyordunuz muhtemelen. Yaşlar büyüdükçe bilgi ediniliyor ama çoğu yalnış! 30 yaşına da gelseniz cinsellikle ilgili, bedeninizle ilgili bildiğiniz bilgilerin çoğu hurafe!

Çocuk merak ettiği her şeyi sorabilmeli

Aslında cinsel eğitim ailede başlamalı, çocuklara kendi bedenlerini sevdirmek, olduğu gibi kabul ettirmek, kendilerine güvenen bireyler yetiştirmenin olmazsa olmazı. Merak ettiği her şeyi anneye babaya sorabilmeli çocuk ve yaşına uygun cevaplar alabilmeli, vajinayı da, penisi de diğer organları gibi normalleştirebilmeli, bedenin mahrem bölgelerini bilmeli ve koruyabilmeli. Bunu öğrenmek ise ailede başlayan okulda devam eden bir eğitim süreci.

Bizim ülkemizde olan ise biraz garip… Cinsel bilgilendirme ailede başlasa bile okulda devamı gelmiyor, okulda bazen bilgilendirme olsa bile ailede ters karşılanıyor.

20 yılldır devam ettiğim okullardaki cinsel eğitim/bilgilendirme serüvenimizin sonucunda belki binlerce gence ulaşmışızdır. Evet bu güzel ve yararlı ve kendi adıma mutluluk verici ancak yetmez! Binlerce gence ulaşarak bilgilendirme yapmış olsak da yine de bu işi yapması gereken Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Okullara müfredata ‘cinsel eğitim’ yerleşmediği ve etkin olarak verilmediği sürece, denizde damla olarak kalır bizim çabalarımız.

Gün gelirde bir okul eğitiminde ‘Büyüklüğü önemli mi, ne olmalı?’ gibi sorular yerine ‘HIV/AIDS’in yayılmasını nasıl önleyebiliriz? Kız arkadaşımın hazır olmasını beklemek istiyorum, bana neler önerirsiniz?…vb’ soruları duyarım, işte o zaman yaptığımız işle tam gurur duyarım.

O günlere özlemle…

Cinsel istek azlığı

Cinsel istek azlığı 150 150 dolunay

Cinsel yaşamla ilgili son yılların en büyük yakınmalarından biri cinsel istek azlığıdır. Kadınlar başta olmak üzere her iki cinsiyette cinsel istekteki ilgi ve istekteki azlıktan şikayet giderek artmaktadır. Bunun pek çok nedeni vardır. Yaşam koşulları, travmalar, stres, çocuklar, doğum, iş yaşamı, evlilikdeki sorunlar, eşler arasındaki cinsel istek düzeyindeki uyumsuzluk, hormonal hastalıklar, psikiyatrik hastalıklar, kullanılan bazı ilaçlar vb…

Cinsel ilgi ve istek düzeyinde her zaman sorun olmayabilir. Örneğin çift arasında cinsel istek konusunda uyum yoksa erkek haftada beş-altı kez istek hissederken kadın bir kez hissediyorsa bu durum kadında istek azlığı olduğu anlamına gelmez. Her birey birbirinden farklıdır. Konu cinsellik olduğunda da bu değişmez. Cinsel ilgi ve istek düzeyi de kişiden kişiye değişebilen bir yaşantıdır. Bir kişinin cinsel ilgi ve isteğinin azaldığını söyleyebilmek için mutlaka daha önceki düzeyi bilmek gerekir. Cinsel ilgi ve istek bozukluklarını değerlendirirken cinsel eşiyle iletişimini, huzur ve mutluluğunuda değerlendirmek önemlidir.

Cinsel istek azlığıyla bizlere başvuran çiftlerde istekteki azlık çoğunlukla kadının yaşadığı bir durumdur. Erkeklerde istek azlığı daha ender görülür. Erkeklerde yaşanan cinsel istek azlığının nedeni çoğunlukla ereksiyonda yaşanan sorunlara bağlı olurken, hormonal nedenlerden ya da psikiyatrik sorunlardan da kaynaklanabilir. Kadınlarda ise ilk paragrafda saydığımız nedenler geçerlidir ve tabii ki bir de yetiştirileme tarzı!

Çözüm sürecinde cinsel terapi çoğunlukla işe yarar. Cinsel terapinin çifte yardım etmesinin ilk koşulu ,cinsel istek azlığını hisseden kadın ya da erkek olsun bunu ilk önce kendisinin sorun olarak görmesi ve çiftin birbirlerine destek olmasıdır. Cinsel eşi istiyor diye tedaviye başlamak olumlu sonuçlar vermeyebilir.

Gebelikte cinsellik

Gebelikte cinsellik 150 150 dolunay

Gebelik döneminde kadındaki fizyolojik ve duygusal değişiklikler bazen de erkekteki duygusal değişimler çiftin cinsel yaşamını ister istemez etkiler.

Gebeliğin başladığı ilk 3 ay içinde cinsel ilişkiye girmek düşük riskini ortadan kaldırmak için genellikle doktor tarafından yasaklanır. İlk üç ay gebelik belirtilerinin de yoğun yaşandığı cinsel keyfin doğal olarak ertelendiği aylardır. Bu aylarda çoğunlukla cinsel istekte azalma görülür çok az oranda kadında cinsel istekte artış gözlenir.

Cinsellik gebeliğin ilk üç ayı haricinde gebeliğin son ayına kadar anne adayının rahat ettiği pozisyonlarda yaşanabilir. Toplumda bilinenin aksine, gebelikte eşinizle tensel ve cinsel temasınızı korumanız hem sizler için hem de bebeğiniz için sağlıklıdır.

İlerleyen gebelik aylarında kadının şefkat görme ve sevilme ihtiyacında belirgin bir artış olur. Gebelik ilerledikçe çiftin fark etmesi gereken en önemli şeylerden bir tanesi, cinselliğin sadece penis ve vajina birleşmesi olmadığı, cinsel keyfin birleşme olmadan da yaşanabileceğidir.

Masaj, mastürbasyon, karşılıklı mastürbasyon, oral seks gibi seçeneklerle çift karşılıklı doyuma ulaşılabilir.

Gebelik ilerledikçe kadınların tensel temas ihtiyaçları ağırlıklı olarak ortaya çıkar. Cinsel istekten ziyade şefkat, ilgi, sevgi görmek gibi ihtiyaçlar ön plandadır. Erkekler bunu cinsel istek gibi algılayabilir; oysaki çoğu kadın bu dönemde cinselliği kendi istediklerinde yaşamayı dilerler, buna saygı gösterilmesi önemlidir.

Gebelikte cinselliğin bebeğe zarar vereceği yanılgısı toplumda yaygın olsa da bilimsel bilgiler bunun tam tersini göstermektedir. Gebelikte eşinizle tensel ve cinsel temasınızı korumanız hem siz hem de bebeğiniz için sağlıklıdır. Dikkat edilmesi gereken şey ise, cinsel ilişkinin anne adayının istediği pozisyonlarda ve anne adayını ilişkiye zorlamadan yaşanmasıdır.

Gebelik gibi lohusalık dönemi de hassasiyet gerektiren bir dönemdir. Erkeklerin eşlerinden gebe kalmadan önceki cinsel isteğini ya da ilişki sıklığını beklemeleri ya da “eşim neden beni istemiyor” demeleri, gebeleri ve gebelik dönemi tam anlamamak demektir. Karşılıklı hoşgörü ve anlayış bu dönemin geçmesinde çifte yardımcı olacaktır.

Gebelik döneminde cinsel ilişkiden kaçınılması eşlerin birbirinden uzaklaşmasına neden olabilir. Bu nedenle gebelikten önceki sıklık da olmasa da cinsel ilişkiyi bırakmamak gerekir. Doğumdan sonra da loğusalık, bebek, bebeğin sorunları, uykusuzluk, yorgunluk derken eşler arasında ciddi kopmalar yaşanabilir. Bunun farkındalığıyla kadının istediği sıklıklarda ve pozisyonlarda ilişkiyi yaşamaya devam etmek karı koca kimliklerini korumak için önerilir.