Hürriyet Aile

Cinsel zekanın bileşenleri

Cinsel zekanın bileşenleri 150 150 dolunay

Cinsel zeka konusuna kaldığımız yerden devam edelim dilerseniz.

Cinsel zekanın ne olduğu hatırlayalım… “Cinsel zekaya sahip olmak, sadece cinsel davranışlarımızı etkileyen bütün biyolojik faktörleri, beyni ateşleyen sinirleri ya da kanımızda dolaşan hormonları bilmek anlamına gelmiyor. Cinsel zekanın anahtarı, kendimizi tanımaktır. Partnerimizle gerçek kimliklerimizi paylaşmak ve mutlu bir cinsel yaşama sahip olma şansımızı arttırmak için, cinselliğimizi çarpıtan ve zarar veren kültürel hurafelerin ötesine geçmek, özgün cinsel arzularımızı ortaya çıkartmak, ihtiyacımız olan duygusal ve sosyal yetenekleri geliştirmek demektir.”

Doyurucu bir cinsel yaşam, ulaşılmaz bir hedef değil aslında. Ulaşılmaz ve saçma olan, bir insanın çaba göstermeden, kendiliğinden doyurucu bir seks yaşamına sahip olabileceğini düşünmesi. Cinsel zekayı anlamak ve hayata geçirmek için ilk fark edilmesi gereken şey ise seksin sihirli, kolay ya da sadece genç insanlara ait bir şey olmadığını fark etmek… Çiftlerin çoğu yaşamlarının bir döneminde ya da tümünde cinsel sorunlar yaşıyorlar. Önemli olan yaşanan sorunların çözümleri için neler yapılıyor?

Cinsel zeka üç bileşenden oluşuyor, her bileşenin kendine özgü bazı beceriler gerektiriyor. Doyurucu bir cinsel yaşamı olan insanlarla, cinsel yaşamlarında daha çok sorun yaşayan insanlar arasında önemli bir fark vardır. Cinsel zekası gelişmiş olanlar daha değişik davranıyor. Cinsel zeka, kişinin zaman içerisinde anlayıp, geliştirip, ustalaşabileceği becerilere bağlı. Yani cinsel zeka, çalışan, üzerinde emek veren herkesin ulaşabileceği bir şey. Üç bileşene gelince; bunlar cinsel bilgi, gizli cinsel kimliğin ortaya çıkarılması, başkalarıyla ilişki kurma yeteneğidir.

Cinsel bilgi

Cinsel zekanın anahtar bileşenlerinden biri, insan cinselliği hakkında kesin bilimsel bilgiye sahip olmak ve bu bilgiyi cinsel yaşamlarımızı geliştirecek biçimde kullanabilmektir.

Cinsellikle ilgili ilk bilgiler aileden gelir, çocukken ya da ergenlik de öğrendiğimiz cinsel bilgiler hepimizin zihin haritasında çok önemli etkiye sahiptirler. Cinsel zeka çalışmasına katılan gruba “Anne babanız cinsellikle ilgili size neler anlattı?” diye sorulduğunda, insanların %60’ına yakınını anne babalarının onlara hiçbir şey anlatmadığını söylemişler. Ankete katılan bireylerin sadece %7’si ailelerinin bu konuda konuştuğunu, üreme biyolojisi, enfeksiyonlar, duygusal ve iletişimsel süreçlerle ilgili konuştuklarını bildirmişler.

Cinsel zekayı geliştirmek için çocuklarla doyurucu konuşmalar yapmak, bilimsel bilgiyi çocukken ailede almak çok ama çok önemlidir. Çünkü cinsel zeka ailenin desteğiyle çocukluk da gelişmeye başlar. Çocuk cinselliğin konuşulabileceğini, tartışılabileceğini yani bu konuda iletişim kurulabileceğini ailede öğrenir. Ama ailede cinsellik yok sayılıyorsa, konuların üstü örtülüyorsa ve çocuklara “Seni leylekler getirdi” hikayeleri ve daha pek çok hikaye ve masal anlatılıyorsa o aileden yetişen bireylerin diğer aile modelinde yetişen bireylere göre cinsel zekası çok daha az gelişiyor.

Sözün özü; doğru cinsel bilgi ailede alınmaya başlanmalı ve okulda devam etmelidir.

Gizli cinsel kimliğin ortaya çıkarılması

Duyduğumuz tüm cinsel masallardan özgürleştiğimizde, daha iyi bir cinsel yaşam için ikinci adım kendi bireysel cinselliğimizle tanışmaktır. (Bizi neler heyecanlandırıyor, nerelerde zorlanıyoruz, neler bizi çekiyor, neleri tercih ediyoruz, fantaziler neler?) Cinsel zeka, kendini tanımak demektir. Gizli cinsel kimliğimiz kişiliğimizin çok değerli bir bölümüdür. Gizli kalmış arzularımız, keşfedilmemiş duygusal çatışmalarımız, kendimiz ve bedenimiz hakkından sorgulanmamış inançların, hikayelerin haritasıdır.

Gizli cinsel kimliği ortaya çıkarılması, bilinçaltımızda, zihnimizde gizli kalmış kendimizle ilgili, cinselliğimizle ilgili tüm inançların bilinir olması ve düzenlenmesidir… Bizi güzel bir cinsel hayat yaşamaktan bu olumsuz inançlar, deneyimler, korkular, mitler engeller. Tüm bunları tek tek temizlediğimizde, dönüştürdüğünüzde ise daha mutlu bireyler ve daha doyurucu cinsel yaşamlar ortaya çıkar. Kendimiz tanımak, cinselliğimiz sağlıklı bir şekilde paylaşmamızı sağlar.

Başkalarıyla iletişim kurmak

Cinsel yaşam sorunları sadece sizin tek başınıza çözebileceğiniz sorunlar değildir, mutlaka başka insanları da ilgilendirir. Kendi cinsel kimliğimizi anladığımız gibi cinsel eşimizin de cinsel kimliğini anlama, onunla cinselliğimiz hakkında konuşma yeteneğine de sahip olmamız önemlidir. Bazı insanlar cinsellikle ilgili en küçük konuda bile (seksten önce duş alalım mı gibi…) eşleriyle konuşmaktan çekinirler. Oysa bu çok gereklidir. Cinselliğin konuşulmayacağı bize çocukken öğretilmiş, iletişime engel olan masallardan biri. Bir kere bu masalı unutup konuştuğumuzda devamı gelecektir.

Çalışmalar cinsellik hakkında konuşmanın sorunları dönüştürmede ve iyileştirmede çok etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sevdiklerimizle diğer duygularımızla ilgili konuşabildiğimiz gibi cinsellikle ilgili de konuşabilmeliyiz.

Haftaya cinsel zekamızı nasıl ölçeceğimize bakalım mı ne dersiniz?

Sevgiyle…

Cinsel Zeka Nedir?

Cinsel Zeka Nedir? 150 150 dolunay

Bu hafta sizlerle Dr.Sheree Conrad ve Dr. Michael Milburn’un yazdığı “Cinsel Zeka” kitabından çarpıcı bölümler paylaşmaya başlayacağım ve sonraki haftalarda bu konuya devam edeceğim. Malum konu uzun…
Zeka’nın cinseli olur mu demeyin olur hem de nasıl olur!
Cinsel yaşamda yaşanan pek çok sorunun kaynağı cinsel zeka ile ilgili aslında!
Cinsel zeka’nın ne olduğu kitapta şöyle tanımlanıyor; “Cinsel zekaya sahip olmak, sadece cinsel davranışlarımızı etkileyen bütün biyolojik faktörleri, beyni ateşleyen sinirleri ya da kanımızda dolaşan hormonları bilmek anlamına gelmiyor, cinsel zekanın anahtarı; kendimizitanımaktır. Partnerimizle gerçek kimliklerimizi paylaşmak ve mutlu bir cinsel yaşama sahip olma şansımızı arttırmak için, cinselliğimizi çarpıtan ve zarar veren kültürel hurafelerin ötesine geçmek, özgün cinsel arzularımızı ortaya çıkartmak, ihtiyacımız olan duygusal ve sosyal yetenekleri geliştirmek demektir.”
Aslında yukarıdaki tanımda çok şey saklı, örneğin, insanlar çoğunlukla cinselliği keşfederken geçmiş de yaşanan olumsuz deneyimlerinin üstünü kapatıyorlar ya da korkuları ve kaygılarıyla yüzleşmiyorlar yani kendilerini keşfetmek ve çözümlemek yerine kaçmayı tercih ediyorlar. Başkalarının ne düşündüğü ne istediği, neye ihtiyacı olduğu kendi ihtiyaçlarının önüne geçiyor. Ya da utangaçlığımız, kendimizi eşimize ifade edemememiz, cinsellikle ilgili bildiğimiz tonlarca yanlış bilgi, inanç, mit, cinsel yaşamda hayal kırıklıkları ve üzüntülere neden olabiliyor. Tüm bu sorunlar dönüştükçe cinsel zekamız da gelişiyor diyebiliriz.
Cinsel zeka, kişinin kendi gizli duygu ve kimliklerine karşı dürüst olması onların farkında ve barışık olması ve buna göre davranması demek aslında…
Cinsel zeka kavramından bahseden bu iki bilim insanı bu çalışmalara başlamadan önce durum tespiti yapmak için bir araştırma yapmışlar. Bulunan sonuçlar tüm dünyada cinsellikle ilgili hemen hemen aynı sorunların yaşandığını gösteriyor bu nedenle sonuçların bir kısmını paylaşmak istiyorum;
1. Katılımcıların yüzde yetmiş beşi seksin onlar için çok önemli olduğunu söyledi ama yüzde yirmi beşten azı son derece doyurucu bir seks yaşamına sahip olduğunu iddia etti. Konuştuğumuz insanların hemen hemen yarısı bazı cinsel davranışlardan ya da arzularından utandığını söyledi.
2. Şaşırtıcı derecede yüksek bir sayıda katılımcı, bir cinsel ilişkiye girmelerine bile engel olabilecek cinsel fonksiyon bozukluklarından yakındı.
· Katılımcıların yüzde kırk ikisi, cinsel isteksizlik deneyimlediğini bildirdi
· Yaklaşık üçte biri, seksi keyifli bulmadı zamanlar olduğunu söyledi.
· Yüzde elli yedisi orgazm olamadığını bildirdi.
· On dokuzla yirmi dokuz yaş arasındaki genç kadınların yarısı cinsel ilişkinin fiziksel acıya neden olduğunu söyledi.
· On sekizle yirmi dokuz yaş arasındaki erkelerin yüzde otuz üçü ereksiyon olma ya da ereksiyon halini devam ettirme problemi yaşadığını, yüzde elli üçü de erken boşaldığını bildirdi.

Örneklemlerin yaklaşık yarısı seks hayatlarının doyurucu olmadığından yakınmış, çoğu hayatlarında yaşadıkları cinsel deneyimleri, olumsuzluklarını ve izlerini anlatmış, çekingenliklerini, cinsel arzularından dolayı duydukları utanma duygusunu paylaşmış…
Ve biriyle paylaşmanın onları ne kadar rahatlattığını fark etmişler çalışmalarda buna ne kadar ihtiyaçları olduğunu idrak etmişler.
Belki size tanıdık gelecektir; çalışmaya katılanlar yaşadıkları cinsel sorunu çok az insanın yaşadığını ve insanların çoğunun cinsel hayatlarının çok iyi olduğunu zannediyorlar!
Aslına bakarsanız değişmeyen tek gerçek şu ki, hangi ülkeye gidersek gidelim cinsel yaşamla ilgili insana ait sorunlar aşağı yukarı hep aynı! Belki ülkelere göre artan ve azalan sorunlar var ama sorunlar hep var!
Çözüm için geldiğimiz nokta ise yine aynı; kişinin kendini tanıması, kendisiyle barışık olması…Basite indirmek gerekirse pek çok sorunun çözümüyle cinsel sorunların çözümü aynı aslında… Kendini tanı, kendini olduğun gibi kabul et, kendini sev…
Hadi hepimize kolay gelsin o zaman…
Haftaya devam etmek üzere
Sevgiyle…

Zero

Zero 150 150 dolunay

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) açıklamalarına göre 2010 yılında dünyada 0 (sıfır) yeni HIV enfeksiyonuna rastlanmıştır. AIDS’e bağlı “sıfır” ölüm gerçekleşmiştir. Ayrıca HIV pozitif bireylere ayrımcılığında “0” a indiği saptanmıştır.

Yazarken de, okurken de kulağıma çok hoş geldi. Tabii ki henüz doğru değil bu bilgi. HIV/AIDS tüm dünyada hala en büyük salgın olma özelliğini ne yazık ki koruyor.

“1 Aralık Dünya AIDS Günü”. UNAIDS’in bu yılki sloganı “0” yeni enfeksiyon, “0” Ayrımcılık, “0” AIDS’e bağlı yeni ölüm. HIV/AIDS son 30 yıldır dünyanın baş etmekte en çok zorlandığı sorunların başında geliyor.

DSÖ’ne göre 2010 yılı sonu itibariyle dünyada 34 milyon kişi HIV ile birlikte yaşıyor.

2.7 milyon kişi 2010 yılında HIV enfekte oldu. 1.8 milyon kişi 2010 yılında AIDS’e bağlı hastalıklardan öldü. Yapılan ayrımcılıklarla ilgili ne yazık ki kayıt tutulamıyor, insanın insana “sen HIV taşıyıcısın” diye yaptığı ayrımcılığın, dışlamanın kaydı henüz yok, saptanamıyor, sadece biliniyor. Eğer HIV taşıyorsanız ve patronunuz bilirse işinizi kaybedebilirsiniz, okuldan atılabilirsiniz, mahalleden kovulabilirsiniz…Ve daha niceleri!

İnsanlık tarihi virüslere, bakterilere, mikroplara bağlı olarak pek çok salgınla, hastalıkla karşı karşıya kalmış ve binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Veba, frengi, cüzzam, verem, kuş gribi, sars aklıma ilk gelenlerden ve HIV aklımdan pek gitmeyen…

20’li yaşlarımdan beri gerek gönüllü gerekse profesyonel çalıştığım bir konudur HIV/AIDS. Türkiye’de bu konuda yapılması gereken çok şey var hala. HIV bizim ülkemizde de hızla yayılmaya devam ediyor. Neden mi?

* Ülkemizde HIV/AIDS’le ilgili koruyucu çalışmalar yok denecek kadar az,

* Ne yazık ki cinsel eğitim yok (Cinsel eğitim yoksa hastalıklarla ilgili bilgi yeterince yok demektir.)

* Genç bir nüfusa sahibiz (HIV en çok genç insanlar arasında yayılıyor.)

* Nüfus hareketliliği çok yoğun bir ülkeyiz, (İnsanların daha çok riskli davranışta bulunması, sık eş değiştirmesi anlamına gelir.)

* Turizm ülkesiyiz (Turist döviz ve virüs bırakıyor olabilir mi?)

* Kayıtsız çalışan seks işçileri fazla (Ülkemizde varolan genelevler bile kapatılıyor bu da kayıtsız seks işçiliğini ve kontrolsüz seksi arttırıyor.)

* Yurt dışında çalışan işçi popülasyonumuz var

* Damar içi uyuşturucu madde kullanımında inanılmaz bir artış var

Tüm bunlar ülkemizde HIV’ın ekmeğine yağ sürmekte ve yayılımını kolaylaştırmaktadır.

Tüm dünyada HIV enfekte vakaların artarken Türkiye’deki artış da çok güçlü sinyaller vermektedir. Ülkemizde ilk defa 1985 yılında bir AIDS vakası ve bir HIV enfekte vaka olduğu bildirilmiş, daha sonra her yıl HIV/AIDS vakalarının sayılarında giderek artma gözlenmiştir.

Ülkemizde T.C. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 4866 HIV/AIDS vakası vardır. Bu sayının %70’ini erkekler, %30’unun kadınlar oluşturmaktadır.Bu sayı tabii ki resmi veridir. Yani bilinen…

Kişi kendinden kuşkulanmaz ve test yaptırmaz ise HIV’in 8-10 yıl hiç belirti vermediği düşünüldüğünde bu sayının gerçeği yansıtmadığı bilinmektedir. 4866 buzdağının görünen yüzüdür. Buzdağının altında binlerce kişinin var olduğu tahmin edilmektedir. Bu salgının en ürkütücü taraflarından sadece biridir bu!

Bu salgını gerçekten Zero “sıfır” yapmanın yolu ise bireysel farkındalıktan, bilgilenmekten ve korunmaktan geçer! Bize bir şey olmaz mantığı ise patlak lastikle arabaya binip yola çıkmaya benzer!

Sağlıcakla, sevgiyle ve bol farkındalıkla kalın….

Egomu kurban verdim

Egomu kurban verdim 150 150 dolunay

Bugün Bayram, Kurban Bayramı, Kurban Bayramı…
Beynimde yankılanıyor bir süre, çocukluğumda kurban bayramıyla ilgili anılarım canlanıyor birden… Film şeridi gibi gözümün önünden anılar geçiyor…
Hayvanlar kesilirken saklanışım, kulaklarımı ve gözlerimi kapatışım, sesleri, kesilmiş kurbanlıkların kafaları, bazı çocukların kesim anını dikkatli bir şekilde izleyişi, anne- babaların çocuklarına “Öğrenin, öğrenin, ileride siz de keseceksiniz, her erkek mutlaka kurban kesmeyi öğrenmeli” deyişleri… Hayır diyor içim Hayır, bu işi yapan insanlar ayrı olmalı, bu hayvana eziyet vermeden olmalı, herkes kurban kesemez, kesmemeli…
Çocukların bu süreci izlemeleri, öğrenmeye çalışmaları, çocuğun bilişsel ve davranışsal gelişim süreci için çok tehlikeli…Hele kurbanlığı günler öncesinden eve getirdiyseniz ve çocuğunuzun onunla iletişim kurmasını, beslemesini sevmesini sağladıysanız… Umarım aileler bunu farkederler.
Kurban Bayramı’nda sadece koyunlar, kuzular mı kurban edilir sizce? Kurban Bayramı’nda Yaradan’a karşı görevimiz sadece kan akıtmak değildir bence…
İnsan kendi EGO’sunu, olumsuzluklarını, nefretini, kızgınlığını, haseti, küslüğünü kurban etmeli, Kurban Bayramı’nda…
Bayramlar; paylaşmayı, şefkati, çok güçlü şekilde hatırladığımız günlerdir. Bayramlar; barışmalara vesile olur her zaman, barışmak, affetmek geleneğimizde var, insanın özünde, mayasında var…
Çok değerli büyüğüm, canım hocamın barışla ilgili sözünü hatırlıyorum, “Dünya bugüne kadar bencillik, nefret, kin, düşmanlık ve sevgisizliğin eyleme geçişini acı ve ıstıraplar içinde yaşadı. Artık iyilik, doğruluk, sevgi ve olgunluğun, eyleme geçmesi, egemen olmasının zamanı geldi. Bunun için el ele vererek durmadan çalışmak gerekir, M.G”
Gelin bu Kurban Bayramı’nda kendimizi, negatif duygularımızı kurban edelim, yerine, sevgiyi, şefkati, merhameti koyalım… Bu kurban en güzel kurban olsun…
Sevgiyle…
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
09.11.2011

Çocuğu cinsel istismardan korumak-2

Çocuğu cinsel istismardan korumak-2 150 150 dolunay

Geçen haftaki konuya devam edelim dilerseniz.
Ne demiştik? Çocukları cinsel istismardan korumak istiyorsak bilgilendirmemiz, iyi ve kötü dokunuşu öğretmemiz demiştik.
Çocuğunuzla konuşurken anne baba birlikte konuşabilir ama birinin daha aktif olması önerilir. Bu konuşmayı yaparken 3 konunun üzerinde durun;
1. Hiç kimsenin senin özel yerlerine dokunmaya hakkı yoktur
2. Hiç kimsenin seni kendi özel yerlerine dokundurtmaya hakkı yoktur
3. Birisinin senden özel yerlerine dokunmanı istemesi, ya da seninkilere dokunması saklayacağın bir SIR değildir.
“Her sır saklanmaz bu bize söylemen gereken bir konu! “ Biri bu tür davranışlarda bulunmak isterse “iç çamaşırının örttüğü özel bölgelere dokunmak isterse “Bunu yapamazsın” , “HAYIR” demelisin…gibi.
Tanıdık bile olsa istemediği hiç kimseye kendini öptürmesin ve dokundurmasın. Kendi isteği dışındaki tüm dokunmalara “HAYIR” demesini ve uzaklaşmasını öğretebilirsiniz. Lütfen bunları çocuğunuzla çalışırken sakin olun, çocuğu korkutmayın. Çocuğun oyun zamanlarında, başka konulardan konuşurken de ara ara tekrar ettirin.
Aşağıdaki belirtileri çocuğunuzda görürseniz de lütfen bir uzmandan destek alınız;
* Muayenede bir şey bulunmamasına rağmen cinsel organlarıyla ilgili kaşıntı, ağrı.
* Poposuna dokundurmama ve acıdığını söylemesi.
* Nedensiz karın ağrıları.
* Tuvalet eğitimine rağmen idrar tutamama, gece yatak ıslatmaları.
* Yemek ve uykuyla ilgili normal olmayan daha önceden görülmeyen düzensizlikler
* Bebeksi davranmak, huysuzluk yapmak, saldırganlık
* Ani ve aşırı banyo yapma isteği
* İçe kapanma
* Okul başarısında düşüş
* Evden kaçma ve intihar düşüncesi
* Yaşına uygun olmayan cinsel konuşmalar ve davranışlar
* Toplum içinde masturbasyon ve cinsel süreçlere yönelme
Yukarıdaki belirtilerin bazıları başka sorunlardan da kaynaklanabilir. Bu nedenle rahat ve sakin davranın ve gerek duyduğunuzda hemen bir uzmandan destek alın. Çocukları cinsel istismardan korurken kreşe ya da okula gidiyorsa oradaki öğretmeninin gözlemlerine ve desteğine ihtiyacınız olacaktır. Öğretmenleriyle iletişimi koruyun…
Ve hep söylediğim gibi, okuyun, araştırın ve sakinliğinizi koruyun.
Sevgiyle
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
23.11.2011

Çocuğu cinsel istismardan korumak- 1

Çocuğu cinsel istismardan korumak- 1 150 150 dolunay

İki hafta önce çocuklara cinsel taciz, istismar ve tecavüzle ilgili yazmıştım. Bu haftada “Bu konuda aileler neler yapmalı, çocuklarını cinsel istismardan korumak için neler yapmalı?” bunları kısaca aktarmaya çalışacağım. Haftaya da tacize uğrayan çocuklarda neler gözlemlenir konularına değineceğim.
Cinsel istismar ne demektir?
Çocuğa (18 yaş altını çocuk kabul ettiğimizi hemen hatırlatıyorum) yetişkin biri tarafından cinsel niyetle yaklaşılmasına (cinsel içerikli konuşmak, uyarmak, dokunmak, göstermek, izlemek, izlemeye zorlamak, cinsel ilişkiye girmek) cinsel istismar denir. Yapılan çalışmalar cinsel istismarın daha çok ailede yaşandığını ve uygulayanların %70’inin 20-50 yaş arasında erkekler olduğunu ve istismara maruz kalanların çoğunun kız olduğunu göstermektedir.
Yine araştırmalar cinsel istismar ve tacizi uygulayan erkeklerin normal göründüğünü ve ayırt edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Bu durum çocuklarımızı korumayı daha da zorlaştırmaktadır. Ne erkekleri ne de çocukları bir yerlere kapatamayacağımıza göre çocuklarımızı korumanın en etkin yollarını öğrenip bunları uygulamaktan başka yol yok!
Çocuklarımızı, genç kızlarımızı; kadınlarımızı cinsel taciz, istismar ve tecavüzden korumak için çocukluktan başlanarak öğretmemiz gerekenleri şöyle sıralayabiliriz.
1. Cinsel organları yaralandığı ya da hastalandığında, yalnız doktorların veya ana babalarının dokunabileceği öğretilmelidir.
2. Kendilerinin istemediği davranışlarda bulunmak isteyen kişilere “hayır”demeleri öğretilmelidir.
3. Rahatsız olacakları herhangi bir biçimde, kendilerine dokundurtmama hakkına sahip oldukları öğretilmelidir.
4. Cinsel yönden kötüye kullanıma kalkışan biriyle karşılaştıklarında oradan hemen uzaklaşmaları öğretilmelidir.
– Cinsel yönden kötüye kullanıma uğramaları halinde, hiç bir zaman bunun kendi suçları olmadığı öğretilmelidir.
– Cinsel organlarına dokunan bir büyük ile ilgili “sır” saklamamaları öğretilmelidir.
5. Cinsel yönden kötüye kullanıma kalkışan birisi ile karşılaştıklarında “yüksek sesle bağırmaları” öğretilmelidir.
6. Cinsel kötüye kullanıma kalkışan biriyle mücadele etmede “vurma, tekme atma, kaçma” gibi davranışlar öğretilmelidir.
7. Cinsel yönden kötüye kullanıldıklarını kime (anne ve babaya) ve nasıl anlatacakları öğretilmelidir.
8. Cinsel organların anatomik isimleri doğru olarak öğretilmelidir.
9. Cinsel yönden kötüye kullanıldıklarını bildirdiklerinde bazen yetişkinlerin inanmadıkları anlatılmalıdır.
10. Bedenini korumayı ve sevmeyi öğrenmesi için, istemediği hiç kimseye kendini öptürmesi için kucağa gitmesi için zorlanmamalıdır.
11. Çocukların kararlarına ve Hayır’larına saygı duyulmalıdır.
Çocuğun kötüye kullanım sırasında yüksek sesle bağırmasının bazen de olumsuz etkileri olabileceği unutulmamalıdır. Kötüye kullanan, bağırma sırasında telaşlanıp kurbana zarar verme, hatta öldürme riski bulunabilmektedir.
Çocuğa cinsel ilişki tarif edilirken veya cinsel eğitim verilirken nasıl ve nereye kadar bir eğitimin verileceği dikkatle planlanmalıdır. Eğitim sırasında, yaşa uygun olmayan tarzda veya aşırı ayrıntılı bilgi verilmesinin, çocuğun cinselliğe merakında aşırı artışa neden olabileceği unutulmamalıdır.
Önleme programlarına çocuğa cinsel davranışların öğretilmesini içeren konular konulacaksa, anne babalara, çocuğun yaşa özgü cinsel davranış ve gelişim özelliklerinin de anlatılması gerekmektedir Cinsel kötüye kullanım çocuk tedavi için doktora getirildiğinde, eğer kötüye kullanım aile içerisinden birisi tarafından yapılmışsa mutlaka çocuğun aileden uzaklaştırıp tedavi edilmesi gereklidir.
Lütfen korkmayın! Bunların hepsini aynı anda yapmayacaksınız. Çocuğunuzla, ilk cinsel soruları sormaya başladığı andan başlayıp, cinsel konularda rahatça konuşursanız cinsellikle ilgili pek çok konuda sohbet ederken, oyun oynarken ona bilgi aktarabilirsiniz. Tüm bunları elinizden gelen en iyi şekilde yapabilirsiniz, mükemmeli hedeflemeyin. Bu konularda kitaplar okuyabilirsiniz, uzmanlardan destek alabilirsiniz, emin olun yapabilirsiniz.
Not: Yazıyı hazırlarken editörlüğünü ve bölüm yazarlığını yaptığım ”Ergenleri Bilgilendirme ve Farkındalık Kazandırma Eğitim Programı eğitici el kitabı”ndan yararlandım. Sizler de kaynaklardan ve kitaplardan yararlanabilirsiniz.
Haftaya devam etmek üzere…
Sevgiyle…
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
16.11.2011

Şevkat Zamanı

Şevkat Zamanı 150 150 dolunay

Yaşam oyununda bazı anlar, bazı sahneler vardır her şeyin önemini yitirdiği, nefes almanın zorlaştığı, aldığın nefes için her an şükrederken bir an gelir şükredemediğin, yazının, sözün anlamını yitirdiği… Söz biter, yazı biter, elin kaleme gitmez ama yazmak gerekir, zorla yazarız.
Bu yazıyı yazarken hissettiğim duygu! Bir tarafım derki “Elinden gelen tek şey bu mu yazı yazmak, pehpehpeh ne kolay, yaz, oturduğun yerden yaz, sıcacık odanda yaz bakalım!” Diğer tarafımda der ki “Yazmaya devam et, asıl bugünlerde yaz, yazmak paylaşmaktır, yazı düşüncenin harflerle ifadesidir, etkisi güçlüdür, yaz, konuş, dua et, …”
Deprem ve terör, bir ülkenin yaşayabileceği en büyük travmalardandır. Bizde hepsi var, dahası da var… İnsan ruhunun yaşamaya kolay kolay dayanamayacağı, her babayiğidin taşıyamayacağı acılardan. Bir anda hayatımızı altüst eden, kontrol dışı, insan aklının almakta zorlandığı olaylar…Trafik kazaları, depremler, terör, ani kayıplar…
Bu tür zamanlar her aile için zordur. Bazı aileler dağılır, yok olur, aile üyeleri hayattan zamansız göç eder! Bazı ailelerise, aile olduklarını ilk kez fark ederler, zor günlerde birbirlerine kenetlenirler!
Bu tür zamanlar her ülke için zordur. Acının kolayı olmaz! Bazı ülkeler kenetlenir birbirine, “Birimiz hepimiz hepimiz birimiz için” derler. Kimi çok kimi az, ama mutlaka bir dayanışma olur!
Türkiye hep kenetlenir birbirine, kim ne derse desin, acıyı paylaşmayı, yardımı biliriz. Başka bir ülkenin kolay kolay dayanamayacağı acıları, biz metanetle, birbirimize sarılarak atlatmaya çalışırız.
Geçen haftaki terör ve bu haftaki deprem olaylarında çok riskli bir sinyal aldım. Ayrışma…
Bence bir ülke için terörden, depremden daha tehlikeli bir durum bu. Bir ülkeyi bölmek, dağıtmak, yok etmek için yürütülen çok etkin bir psikolojik terör!
Sen, ben, onlar, bizler… Öteki.
Bu gün ben birine “öteki” diyorsam, yarın ben de “öteki” olabilirim. Hatta olmuşumdur bile, öteki olmak karşılıklıdır çünkü! Öteki dediğin aynadaki yansımandır oysa ki!
Bu tür anlar İNSANlık sınavı veririz. Bugünlerde “İnsan olmak demek ne demektir diye?”soruyor içim. Bu günlerde nasıl anlarım bunu, bir ölçek var mı? Cevap geliyor yine içimden: Merhamet, şevkat, sevgi ölçeğin olsun.
Neydi bunlar, nasıl duygulardı?
“Merhamet, şevkat, acımak değildir” diyor içim, her ikisi de kapsayıcı duygulardır.”Başka birinin başına gelen acı bir olayı, felaketi içinde hissetmek ve onun önünde eğilmektir, kapsamaktır, sarmalamaktır. Bunu karşılık beklemeden, koşulsuzca yapmaktır. Sevgi ise tüm acıları sarabilecek, hepimizin tek, bir olduğunu aynı Tanrının evlatları olduğumuzu ispat eden tek duygudur” diyor içim! Dili, dini, ırkı, ülkesi yoktur!
Zordur; deprem çok zordur. Terör çok zordur. Çok zordur ani kayıplar…
Tüm bunların farkındalığıyla birbirimizi anlayalım. Bu olayları birebir yaşayan insanlardan, ülkelerden normal davranışlar beklemek anormaldir. Bu nedenle “Hoşgörü Gözlükleri” takalım birbirimize…
Kızmak, kahretmek, öfkelenmek, suçlamak kolaydır. Zor olan sakin kalmak, aklıselim kalmaktır. Birbirimizi, yapılan ya da yapılmayanları, kurum ve kuruluşları, hataları daha iyisini yapmak adına sonra konuşuruz, tartışırız, şimdi kenetlenme zamanı.
Sevgi, merhamet, şevkat duygularını hatırlamak ve hatırlanmasını dilemek, ülkemizin bu zor günlerinde doğu- batı- kuzey- güney her bir köşesi için dua etmek… En güçlü silahtan daha güçlü bir kuvvet hatta kudret!
Allah hepimize sabır versin!
Sevgiyle
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu

Kaosun çileği

Kaosun çileği 150 150 dolunay

Kaos kelimesinin çok daha sıklıkla duyulur ve sıklıkla hissedilir olduğu günlerden geçiyoruz. Ülkemizin geçmekte olduğu süreç, aklımızı, gönlümüzü, vicdanımızı zorlanmakta… Kafalar karışık, zihinler hep konuşmakta…Senaryolar, planlar, hikayeler, yapılması ve yapılmaması gerekenler, doğrular ve yanlışlar, her yer toz duman, göz gözü görmüyor ve nefes almak zorlaşıyor.

Nasıl geçer bu günler, ne yaparsam daha kolay olur? Ne yaparsak çözüme biraz katkımız olur diye sormadan edemiyor insan. Kimle konuşsam bir fikri var, kimle konuşsam geleceğe dair bir senaryosu ve çoğu olumsuz. Sormuyorum bir süredir ne olur halimiz diye… Gereksiz bir soru gibi artık! Şu anda nasılız, şimdi ne oluyor diye soruyorum, Şu anda ne yapabilirim diye soruyorum, şimdi de!

Kaosdan göz gözü görmüyorsa, zihnim bana oyun oynuyorsa “şimdi önce bir nefes al” diyorum kendime, nefes al ve ver…Yaptığın şeyi yapmaya devam et yapabilmeye devam ettiğin sürece aynı nefes almaya devam edebildiğin gibi, basit ve sakince, ki çoğu zaman hayatta yaşadığım zorluklarda, çevremde yaşam zorlaştığında gözümü bir ağaca, bir çiceğe çevirip ya da o ortamda gözüme en dingin gelen objeye çevirip dengelenmeyi beklediğim gibi…Ve zihnimde sevdiğim bir şarkının mırıltıları…

Aşağıdaki kısa ezop masalındaki gibi;

‘Kırda giden bir adam, bir kaplanla karşılaşır. O kaçar, kaplan kovalar. Yol uçurumun dibinde bitince, adam bir yabani asmanın köküne yapışıp kendini aşağıya sarkıtıverir. Kaplan tepesinde uzanmakta, koklayıp, koklayıp durmaktadır. Adam tir tir titreyerek aşağıya bakar. Orada başka bir kaplanı, onu yemek üzere beklerken görür. Onu tutan tek şey asmadır.

Bir ak biri kara iki sıçan asmayı kemirmeye koyulur usul usul. Adam az ötede iri bir çilek görür. Sarmaşığı tek elle kavrayıp öbür eliyle çileği koparır. Öyle tatlı gelir ki çilek ona!’ Masal Masal Matitas kitabından alınmıştır.

Bazılarınız “aaa adama bak ölecek ama o çilek yiyor bu ne rahatlık”
Bazılarınız diyebilir ki “şansız adammış”
Bazılarını diyebilir ki “iyi bari son yediği tatlı bir çilek olmuş”

Bense derim ki: hayatta her yol kapalıymış gibi göründüğünde, tozdan göz gözü görmediğinde bile, sanki AN sonrası yokmuş gibi ANlarda bile gözünün görebildiği bir güzelliğe odaklan, yoksa hayal et, zihninle onu besle, bedeninin ritminin sakinleşmesine izin ver, cesaretin korkmamak değil korksan bile nefes almaya, yaptığının şeyi yapmaya devam etmek olduğunu fark et.

Bunun adı kaosdaki huzur olsa gerek!

Kaosun içinde bazen bir çilek, bazen bir çiçek, bazen bir bulut, bazen bir çocuğun yüzü, bazen bir taş, bazen bir ağaç UMUT versin barışa dair huzura dair sevgiye dair hepimize…

Fantaziler

Fantaziler 150 150 dolunay

Günümüzde insan cinselliği konusunda önemli gelişmeler var. Bununla birlikte az sayıda insan cinsellik hakkında doğru ve yeterli bilgiye sahip. Cinsellik, insanların hemen tümünde farklı duygu ve algılara yol açar. Bazı insanlarda aşkı, sevgiyi, yakınlığı, keyif ve hazzı bazı insanlarda ise başarısızlığı, acıyı, nefreti, kaçınmayı hatırlatır.
Kişinin, cinsellikle ilgili doğru olduğunu düşündüğü, çoğu zaman abartılı, yanlı ve bilimsel değeri bulunmayan inanç ve yargılar cinsel mitler olarak tanımlanmaktadır. Cinsel mitler toplumda yaygın olarak kabul görmekte, kişide “gerçek” erkeğin ya da kadının nasıl düşünmesi ve davranması gerektiğiyle ilgili bir kalıp oluşturmaktadır. Cinsel yaşamda yaşanan sorunların çoğunlukla temelinde bu yanlış bilgi ve inançlar yani cinsel mitler yatar.
Cinsel mitlerden en kafa karıştırıcı olanlardan biri fantaziyle ilgili olanıdır. “Sevişme esnasında fantezi kurmak yanlıştır, Fantezileri olan erkekler eşcinsel olmaya eğilimlidirler” cinsel miti eşler ve kişiler arasında tartışmalara neden olmaktadır.

Eşcinsellik konusu apayrı bir konu ama diyebilirim ki erkeklerin en büyük gizli korkusu ve aslında bu korku nedeniyle her farklı davranışı eşcinsellikle birleştirip ayıplamayı yasaklamayı bir şey zannetmişiz. Ne yazık!

İnsanların kendilerini rahat hissettikleri cinsel davranış biçimleri birbirinden çok farklı olduğu gibi fantazileride bir diğerinden farklı olabilir. Bu durumda cinsel anlamda neyin normal neyin anormal olduğunu nasıl söyleyeceğiz, normali ya da anormali nasıl saptayacağız? Kriterlerimiz ne olacak? ‘Normallik’ kültür ve toplum tarafından empoze edilen bir kavram ve toplumdan topluma dönemden döneme değişebiliyor. Yani değişebilen bir kavram. Neye, kime hangi döneme göre normal ?

Bu konuda sorulacak en temel sorular bence şudur: Yapılan keyifli bir eylem mi? Bundan birlikte keyif alıyorlar mı? Birbirlerinin kişisel özgürlüğüne saygı duyuyorlar mı?

Kişinin aklından geçenler sevişme konsantrasyonunu bozmuyorsa, paylaşılmak istenilen fantezi cinsel eşe de çekici geliyorsa ve onaylanıyorsa bir sorun yoktur. Ancak bir kişinin kurduğu fantaziye diğeri istemeye istemeye eşlik ediyorsa ve zorlanıyorsa burada bir sorun vardır. Yani cinsellik esnasında kullanılacak fantaziyi, normalleri ve anormalleri çiftler belirler. Çift tarafından uygun görülen her fantezi kullanılabilir.
İki yetişkin bireyin kendi özgür iradeleriyle kurduğu ve yaşattığı fantazilere kimsenin söyleyecek sözü olmasa gerek diye düşünüyorum. Söyleyecek sözü olan varsa da Allah’tan henüz beynimizden geçen düşünceleri görebilen bir sistem yok, yani hala özgür sayılırız…

Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
25.08.2011

Kondomun Tarihçesi

Kondomun Tarihçesi 150 150 dolunay

Kondomla ilgili yazı da nereden çıktı?” demeyin, bence çok önemli.
HIV/AIDS ülkemizde hızla yayılmaya devam ederken, cinsel eğitim henüz müfredatta yokken, genç bir nüfusa sahipken, cinselliği yaşama yaşı ergenliğin ilk yıllarına kadar düşmüşken, siz de bu konuya önem verseniz iyi edersiniz derim…
Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonların (CYBE ) ve HIV/AIDS’in cinsel yolla bulaşmasını önlemenin birkaç yolu var; ya hiç ilişkiye girmeyeceksiniz ya cinsel eşinize/ eşinize sadık kalacaksınız ya da kondom kullanımına önem vereceksiniz. Hayatınızı seviyorsanız seveceksiniz kondomu, çünkü hayat kurtarıyor!
Erkek ve kadın kondomu olmak üzere iki çeşit kondom var. Kadın kondomunun tarihçesi erkek kondomunun yanında çok çok yeni, bu yazıda daha çok erkek kondomunu anlatacağım, başka bir yazıda kadın kondomunu detaylı anlatırım.
Erkek KONDOM’u; ülkemizde “kılıf”, “kaput” olarak da adlandırılan, dünyadaki ortak adlandırılmasıyla “prezervatif” ya da “kondom” olarak bilinen ve Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlardan (CYBE) ve HIV’den korunmada kullanılan cinsel bariyerdir.
Tarihçesi Eski Mısır’a kadar uzanmaktadır. MÖ 1200’lü yıllarda Eski Mısır’da kondomların suda ıslatılmış papürüs kağıtlardan yapıldığı bilinmektedir. Çin’de yağlanmış ipek kağıtlardan, MS 200’lü yıllarda Avrupa da ise balığın idrar torbasından yapılmıştır.
15. yüzyılda sifiliz salgınının Avrupa’yı etkilemesiyle birlikte keten kumaş kullanılarak kondom üretilmiştir. Bu kondomların erkekleri sifilize karşı koruduğu ancak kadınları gebelikten korumada yetersiz kaldığı bilinmektedir. 15. yüzyılın ikinci yarısında keten kumaştan üretilen kondomlar bazı kimyasallarda ıslatılarak kurumaya bırakılmış ve kuruduktan sonra kullanılmıştır. Bu kimyasallar kullanılan ilk spermisitlerdir.
1706 yılına ait bir şiirde “condum” kelimesine rastlanmaktadır. Kondom isminin II. Charles döneminde bir doktora ait olduğu ve kondom ismini bu doktordan aldığı tahmin edilmektedir.
Ünlü Aşık Kazanova’nın enfeksiyonlardan ve gebelikten korunmak için kondom kullandığı, kondomun tarihçesiyle ilgili kayıtlardan edinilen çarpıcı bilgilerdendir. 17. yüzyılın ikinci yarısında el yapımı kondomların yapılması ve bazı dükkanlarda satılması, reklamının yapılması sağlanabilmiştir.
17. ve 18. yy’lara gelindiğinde ise kondomlar kuzu bağırsağından yapılmaya başlanmıştır. Ancak bunların hem enfeksiyona karşı hem de gebeliğe karşı koruyuculuğunun düşük olduğu saptanmıştır. 1800’lü yılların ikinci yarısından sonra Goodyear firması tarafından plastiğin işlenip dayanıklı elastik materyal haline getirilmesiyle (vulkanizasyon) daha güvenilir kondomlar üretilmeye başlanmıştır.1900’lerin ortalarına doğru ise sıvı lateks üretimine başlanmış ve bugün kullanılan kondomların temeli atılmıştır. 1957’de ise ilk kayganlaştırıcılı kondom İngiltere de üretilmiştir.
1980’lerden sonra HIV/AIDS salgının ortaya çıkmasıyla birlikte kondom kullanımı artmıştır. 1990’lardan sonra farklı renkte ve çeşitte kondomlar üretilmeye başlanmıştır.
Geçmişi bu kadar eski olan kondomlar günümüzde yüksek teknoloji ile üretilmekte ve pek çok çeşitte ve markada hizmete sunulmaktadır.
Üretiminde pek çok dayanıklılık testinden geçirilen kondomların yırtılma oranlarının %1 olduğu, doğru kullanımla bu oranın daha da azaltabileceği bilinmektedir.
Cinsel hayatı hem renklendirmek hem de HIV/AIDS/CYBE ve istenmeyen gebeliklerden korunmak için tırtıllı, meyveli, düz, spermisidli, renkli, kayganlaştırıcılı..vb, kondom çeşitleri bireylerin kullanımına ve beğenisine sunulmuştur.
Bir erkek kondomunun ortalama kalınlığı 0.06 mm’dir.
Şimdi asıl soru şu: 0.06mm inceliğinde olan kondomları genellikle erkekler neden takmayı sevmezler? Ve neden bile bile LADES derler?
Önümüzdeki hafta bunun cevaplarını bulabildiğim kadarıyla paylaşmaya çalışacağım….
Güvenli, sağlıklı, keyifli bir hafta olsun.
Sevgiyle
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
05.10.2011
twitter.com/dolunaykadioglu