Hürriyet Aile

Bitmemiş evlilikler

Bitmemiş evlilikler 150 150 dolunay

Evliliğin bitip bitmemesinden daha önemli olan şey, evli olduğunuz kişiye dair duygularınızın bitip bitmediğidir.

Boşanmak, eğer sevgi ve saygı alanı zarar gördüyse ya da bittiyse ilişkiler için özgürlüktür. Yalnız bazı ayrılıklar vardır ki kanunen boşanma olsa da duygusal boşanma gerçekleşmez.

Ülkemizde yaşanılanan kadın cinayetlerinin önemli bir bölümünü bu tür öyküler oluşturur. Kadın ve erkek evliliklerini bitirirler, bazen kadın, bazen erkek bazen de aynı anda boşanma kararı alırlar. Boşanmanın üzerinden biraz zaman geçince taraflardan biri (çoğu zaman erkek) eski eşinin yeni bir hayata başlamasına, yeni insanlarla görüşme ihtimaline bile dayanamaz. Eski eşinin hayatına yeniden girmeye çalışır ya da ayrı olacağız ama sen de benden başka hiç kimseyle görüşmeyeceksin, seni döverim hatta öldürürüme varabilen tehditlerde bulunabilir. Ve ne yazık ki bazen de gerçekleştirebilir. ‘Seviyordum öldürdüm’ ya da ‘ya benimsin ya kara toprağım’ cinayetleri genelde böyle olur bu ülkede… Buna sevgi demek zor ama ‘Sağlıksız sevgi’ diyebiliriz belki!

Sağlıklı sevgi, zarar vermez, izin verir, kabul eder.

Boşanmak demek; evli olduğun kişiyle duygusal hiç hesabın kalmaması demektir. Çocukların varlığı anne babalığı ömür boyu kılar ancak karı kocalık kimliği bitmiştir. Boşanma sonrasında kadınların eski eşlerine geri dönme istekleri erkeklere göre çok daha düşüktür. Kadınlar boşanmaya karar verdiğinde ve boşandığında geri dönüşü zordur. Erkek içinse geri dönüşleri, pişmanlıkları daha çok görürüz. Bunun tabii ki pek çok nedeni vardır. Yetiştirilme, kadın erkek farkı, kişilik özellikleri vb.

Basit olarak diyebiliriz ki aynı doğadaki gibi dişi, hayatta kalma konusunda daha başarılıdır.

Boşanmanıza rağmen eski eşinize ‘Eski’ derken hala diliniz sürçüyorsa, zorlanıyorsanız, bitmemiş hesaplar, öyküler, eskiye dair takılıp kalmalar varsa, kendinizi onun evininin önünde buluyorsanız, evinin ışığını kontrol ediyor, içeride olanları merak ediyorsanız, kapısını çalıyorsanız, orada kalmak istiyorsanız, hayatına müdahale etmek istiyorsanız, kıskanıyorsanız, boşanmanın üzerinden yıllar geçmesine rağmen hayatınıza yeni birini almayı reddediyorsanız ya da alamıyorsanız, buna benzer süreçler yaşıyorsanız gerçekte boşanmamışsınız anlamına gelebilir. Kağıt üzerinde boşanmak bazen sadece yaşanılan mekanları ayırırken, zihin ve kalpte yaşananları bitirmeye yetmemektedir.

Eski eşinizle sağlıklı duygularla birbirinizin hayatına engel olmadan, karı kocalık duygularınızın bittiğinin farkındalığıyla, arkadaş olmak da mümkündür. Aslında evlilik boyunca iyi arkadaş olabilmiş çiftler çoğu zaman boşanmaz, boşansalar da arkadaşılıkları devam edebilir.

Evlilikler ve boşanmalar, karşılıklı olarak birer birey olduğumuzu kabul edildiğinde, birarada da olsak her bir bireyin varlık alanını kabul ettiğimizde sağlıklı olmaktadır. Diğer türlü ya 3. sayfa haberi ya da uzun yıllar devam eden yılan hikayeleri çiftleri beklemektedir.

Evlilik danışmanlığının bir bölümü de boşanma danışmanlığını kapsar. Eğer çift beraber yaşamayı istemiyor ya da yapamıyorlarsa boşanma süreçlerinde danışmanlık almak kişilerin karar alma süreçlerinde önemli farkındalıklar yaşatacaktır.

Sana güveniyorum

Sana güveniyorum 150 150 dolunay

Ergenliğe giren, yavaş yavaş serpilmeye başlayan hemen hemen her genç kızın anne babasından, sıklıkla da annesinden duyduğu bir ifadedir: Sana güveniyorum!

Sana güveniyorumun anlamı çoğunlukla;

“Sen ne yaparsan yap elinden gelenin en iyisini yaparsın,

Hangi bölümü okumak istediğinle ilgili en iyi kararı sen verirsin,

Hangi müzik aletini çalmak istediğine tabii ki sen karar vereceksin,

Hangi spor dalında kendini iyi hissedersen onu yap,

Kararlarını alırken sana yardım edebiliriz, deneyimlerimizi paylaşabilir, yol gösterebiliriz ama son söz sana aittir,

Sen kendin için en iyiyi seçersin,

Sen nerede, ne giyeceğini ve nasıl davranacağını bilirsin” değildir.

‘‘Sana güveniyorum’’ un gizli ve hipnotik anlamı;

“Ama topluma güvenmiyorum,

Erkek arkadaşlarınla yaşayacağın ilişkilerde kendini koru, sakın ileri gitme,

Cinsel ilişkiye sakın girme,

Erkeklere güvenme,

Arkadaşlarına pek güvenme, sırlarını verme kimseye,

Namusun bizim için çok önemli,

Namusuna leke sürdürme…

Tanıdık gelmeyen var mı? Bu ülkede büyümüş yaşı 20’nin üstü kime sorduysam bu cümleyi ailesinde duymuş ne anlamda söylediğini biliyor.

Tek bir cümleyle cinsel eğitim verebilen tek ülkeyiz bence! Uzun yıllar cinsel eğitim, hayır deme eğitimleri, güvenli cinsellik eğitimleri vb. vermeye gerek yok yeni nesillere, tek komutla koruyabiliriz gençlerimizi… Pardon kızlarımızı!

Ülkemizde neden cinsel sorunlar üst düzeyde yaşanıyor, vajinismus, ağrılı cinsel ilişki, orgazm sorunları neden bu kadar çok? Ya da ergen gebelikleri, kürtaj, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar neden hızla artıyor, gencecik çocuklar neden birbirine tecavüz ediyor? Soruların cevabını arayarak zorlanan varsa, cevaplardan biri ‘sana güveniyorum’ da gizli!

Çocuklarımıza kız ya da erkek farketmeden ‘… güvenmemeyi’ değil ‘Güven’ değerini öğretmek gerek! Güvenli davranışlarla güvenli olmayan davranışları, insanların, erkeklerin hepsini kötülemeden, genellemeden anlatmak gerek.

Kendine güvenmek, güvenli dokunuş, güvenli olmayan dokunuş, güvenli davranış, riskli davranışlar, hayır demek ve arkasında durabilmek, istediğini ve istemediğini açıkça ve samimi şekilde söyleyebilmek, bedenini sevmek ve barışık olmak, korkutarak değil, sevgiyle bedeni korumak… Çocuklarımıza verilmesi gereken asıl konular bunlar bence.

Bunları anlatmak, öğretmek çok mu zor anne babalar? İnternet çağında kafanızı kuma gömmek ve ‘sana güveniyorum topluma güvenmiyorum, kendini koru’ demek daha mı kolay geliyor sizlere!

İnternet çağındayız, çocuklar 5 yaşının altında internetle tanışıp, 10 yaşının altında tüm sosyal ağlarda yer alıp her türlü işlemi yapabilir olup, tüm risklerle karşı karşıya gelme riskleriyle, ergenliğe girmeden cinsel bilgileri daha doğrusu abartılı bilimsel ve yaşlarına uygun olmayan tüm bilgilere erişebilir oluyorlar.

Cinsel uyaranların ve risklerin bu kadar arttığı ve cinsel eğitimin olmadığı bir ülkede, tehlikenin farkında olmadan, görmezliğe gelerek ya da tehlikeyi görerek ve ‘sana güveniyorum’ diyerek daha ne kadar kafanız kumda kalacaksınız merak ediyorum.

Sizlerin kafası kumdayken bile internet çekmeye, cinsel istekler yaşanmaya devam ediyor!

Size güveniyorum!

Gülümse

Gülümse 150 150 dolunay

Gülümsemek kalbin kapılarını açar. Yürekten gülümseyen bir insan çeker bizi kendisine, gözlerinden girersiniz sanki yüreğindeki köşke. İki insan arasındaki en güçlü ve pozitif bağdır, gülümsemek!

Bir insan kapattıysa kalbin kapısını ne kadar gülümsese de giriş yok yazısı okunur kaç metre öteden… Gülümsemek için sevmek gerekir gönülden… İnsanı, doğayı, kuşu, böceği, havayı, suyu, taşı, toprağı..

Zor günler geçirir insan, zor anlar, aylar belki de yıllar… Bazen atılan büyük bir dost kazığı, bazen ülkenin durumu, ekonomik zorluklar, sağlık sorunları, kadınlarının, genç kızların başına gelen insanlık dışı olaylar, bazen aşk acısı yüzümüzdeki gülümsemeyi donduracak gibi olsa da, kalbimizi kapatmak istesek de kendimizi korumak için, HAYIR her şeye rağmen her şeyle birlikte gülümsemektir HAYAT!

Sezen’in şarkısında dediği gibi;

Gülümse hadi gülümse
Bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Hadi gülümse

Gülümseyecek ne var ki demeyin, gülümsemek için iyi şeyler olmasını beklemek, doymak için sadece kuş sütünün eksik olduğu mükellef sofranın kurulmasını beklemeye benzer!

Yaşadığımız ülke ya da dünya söz konusu olduğunda dersek ki gülümseyecek hiç bir şey yok işte o zaman geleceğimize ihanet ederiz bence!

Oysa ki şimdi de şu an da var olduğunu fark ettiğinde ve tek gerçeğin AN olduğunu hissettiğinde derin bir nefes al ve gülümse! Geçmiş çoktan bitti, gelecek ise bir hikaye! İstediğin hikayeyi yaşayabilmenin en güzel yolu ise zihnini şimdiye gülümsetebilmekte.

Gülümsemek sadece insandan insana değildir bence, bir ağaç da bir çiçek de, bir kedi, bir köpek de gülümser, açar kalbinin kapılarını her şeye… Bir çiçeğe, iş arkadaşına, eşine, bir köpeğe, bir yaprağa dokunduğun bir ağaca gülümse ve onun dünyasına gir o kapıdan… Ve aç kendi kalbinin kapısını ve bir sevgi köprüsü kur tüm bunlarla birlikte…

Gülümseyerek bir ağacın gövdesinden ya da dalından içeri girdiğini hayal et ve fark et ağacın dünyasını, neler hissediyor yapraklarını dökerken ya da yaprak ve çiçek açarken…

Bir köpeğin gözlerine bak gülümseyerek ve onun hayatı ol bir anlığına onun yüreğine misafir ol ve sana neler dediğini dinle…
Bir gülü bir leylağı kokla ya da bir kaktüsün dikeninden içeri gir gülümseyerek ve gir kalplerine ve hisset neler var o evrende…

Gülümse ve bil ki gülümsemek tüm kalpleri bir birine bağlar bu evrende…. Ve tüm kalpler bağlandığında bir kere bütünlük yaşanır olur evrende.

Gülümse…

Ebeveynler ve cinsel eğitim

Ebeveynler ve cinsel eğitim 150 150 dolunay

Uzun yıllardır okullarda cinsellikle ilgili bilgilendirme çalışmaları yaparım. Bu çalışmalar çoğunlukla öğrencilere, dönem dönem de velilere yöneliktir. Bir kaç hafta önce özel bir okulda velilerle bir araya gelme ve çocuklarıyla cinsel konuları nasıl konuşacaklarına dair paylaşımda bulunma fırsatım oldu. İşte o paylaşımdan bende kalanlar:

– Anne babalar çocukların cinsel eğitim sürecinden birinci derecede sorumludurlar.

– Cinsellikle ilgili konuşmak anne babalar için zordur, çocuklar için değil!

– Cinsel eğitim, çocuk cinsellikle ilgili ilk soruyu sorduğu zaman başlar. Çocuklar bu soruyu anne ya da babalarına sorar ve bu sorular genellikle “Ben nasıl doğdum, karnına nasıl girdim, (cinsel organını gösterek) bu ne?” gibi sorulardır.

– Cinsellikle ilgili ilk soruya doğal ve onun anlayacağı şekilde cevap vermişseniz çocuğunuz diğer sorularını da peş peşe sorabilir. İlk soruda sizin tepkinizden çekindiyse ‘Merak ettiklerini sorabilirsin merak etmen çok doğal, bedenimize ait her detayı öğrenmeliyiz. Lütfen sor.’ diyebilirsiniz. Cesaretlendirmek çocuklar için çok önemlidir. Çocuğunuzu geçiştirmeden sorusuna sadece sorduğu kadarına cevap vermek ve eğer sormaya devam ederse yeniden ve yeniden cevap vermek cinsel gelişimin sağlıklı olmasına katkı sağlayacaktır.

– Çocuklara sordukları sorular karşısında ayıp, günah, yasak vb cevaplar vermek, terslemek çocuğun cinselliğin normal olmadığı algısı yaratır ve bu da çocuğun cinselliği daha çok merak etmesine ya da kendini bu konuya tamamen kapatmasına neden olur.

– Cinselliğin ailede konuşulması cinsel etkinliği arttırmaz, doğru ve zamanında konuşulması tam tersine çocukların kendilerini korumalarına ve ilk cinsel ilişkilerini ertelemelerini destekler.

– Çocuklara mutlaka ve mutlaka anne ve babaları tarafından HAYIR deme davranışı öğretilmelidir. Bunun ilk yolu çocukların hayırlarına saygı duymakla başlar. Onların istemedikleri dokunuş ve öpmelere hayır demelerine saygı duyun, ‘dayına-amcana-dedene- kendini niye öptürmüyorsun, uslu kız ol gibi tepkilerden ve zorlamalardan kaçının.

– Çocuklarınızı cinsel istismardan, tacizden korumanın en etkin yolu bedeninin ona özel olduğu ve istemediği tüm dokunuşlara hayır diyebileceği ve iç çamaşırı bölgelerine sadece ve sadece anne ve babanın (eğer bakıcı giydiriyorsa onun) haricinde hiç kimsenin dokunma izni olmadığını anlatmaktır. Eğer böyle bir şey olursa HAYIR diye bağırması, kaçması ve bunu anne babaya anlatması öğretilmelidir.

Ebeveylerle yaptığım eğitimden çıkan en önemli sonuç şuydu:

–  Eğitime katılan tüm anne babalar, çocuklarının cinsel eğitimi hem ailede hem de okulda almasının öneminin farkındaydılar.
–  Evde çocukları cinsellikle ilgili sorular sorduğunda cevap vermek istiyorlardı bununla birlikte bir kaç ebeveyn haricinde hiçbiri bunu nasıl yapacağını tam olarak bilmiyordu. Cinsel eğitimi çocuklarına nasıl aktaracaklarına ilişkin bilgilenmeye ihtiyaçları vardı.

Umarım ki ülkemizdeki tüm anne babalar çocuklarının cinsellikle ilgili eğitimlerindeki rollerini fark ederler.

Ankara

Ankara 150 150 dolunay

Yazmanın zorlaştığı ‘An’lardan biri daha yaşandı dün Ankara’da, kapkara bir AN daha…

Duyguların donduğu, hayata dair önemli kabul edilen her şeyin bir anda çöküverdiği bir an daha…

Onlarca can bir saniyede bomba yüklü bir aracın patlamasıyla uçup gitti aramızdan. Hayatlarında pek çok şey yarım kalarak, arkalarında pek çok eksikli insan ve hikaye bırakarak bir anda gittiler.

Ne çok yaşar olduk bu AN’ları… Ne çok anar ve anlar olduk ülkedeki huzur ve güven ortamının kıymetini!

Korkar oldum bir dostumu, sevdiğimi, bu nedenle kaybetmekten…

Korkar oldum yolda yürürken yanımdakinden, araba kullanırken trafikteki arabalardan, bir otobüsün içinde birden can vermekten.

Korkar oldum şiddeti ve terörü normalleştirmekten. Her gün ülkemde onlarca insan ölmeye devam ediyorken ben ölenleri, kurbanları, sadece sayı olarak hatırlamaktan korkar oldum.

Korkar oldum ‘Bugün bir kişi ölmüş iyi, sayı az’ demekten, o kişinin arkasında bıraktıkları için dünyanın bittiğini unutmaktan, ölümleri sıradanlaştırmaktan korkar oldum.

Korkar oldum ülkemde yaşamaktan…

Daha sık hatırlatır oldum kendime; bu tür kaos anlarında sakin kalmanın, acıyı yaşamanın, dua etmenin ve dengede kalmaya çalışmanın ne kadar önemli olduğunu…

Ve terör, şiddet ölümlerinin normal olamadığı, doğal olmadığını, İNSAN’a yakışmadığını…

Bu tür anlardan sonra TV’lerden yapılan açıklamalar saçma ve anlamsız geliyor bana. “Şiddetle lanetliyoruz, hesap soracağız” vb…

Şiddet şiddetle biter mi kan kanla temizlenir mi diye haykırmak ve sormak istiyorum! “Neyin hesabını soracağız?” diye sormak istiyorum.

Canlar gittikten sonra ne hesabı? Vicdanlar neden kör, kalpler neden sağır? Ne için olmuştu tüm bunlar? Bu olaylar başlamadan önce ne yapıyorduk?

Benim sormak istediğim başka hesaplar var bir türlü hesaplayamadığım; terörden etkilenen, terörde yaralanan, yakınlarını kaybeden, bu acıyı yüreğinde hisseden ülkemiz insanlarının acılarını nasıl dindireceğiz? Terörü uzun yıllardır yaşayan, yaşamaya devam eden bu ülkenin insanlarının travmalarını nasıl tedavi edeceğiz?

Tek cevap geliyor gönlümden; severek, şefkatle… Severek, kapsayarak, birbirimizi kucaklayarak, acımızı birlikte yaşayarak yok saymadan… Nefret dili değil SEVGİ dili kullanarak.

Korkunun tek panzehiri UMUT’tur, SEVGİ’dir, ŞEFKAT’tir diyor gönlüm…

Umudumu hep koruyacağım huzurdan ve barıştan yana… Dualarım bunun için…

Başka türlüsünü düşünemem bile.

Zor anlar da çok acı çeksem de, çok kızsam da bir tarafım hep ‘yaşadığın bu zor günlere şefkatli ol, UMUT ET, SEV…’ diyor. Çünkü kalbim biliyor ki sadece sevgi, merhamet ve şefkat bu yarayı sarabilir ve umudumu koruyabilir.

Sabırla, şefkatle ve umutla….

Allah rahmet eylesin tüm terör kurbanlarına ve yakınlarına ve hepimize Allah sabır versin..

Vajinismusun çözümü tedaviye başlama kararı ile başlar!

Vajinismusun çözümü tedaviye başlama kararı ile başlar! 150 150 dolunay

Vajinismus, çifti ve özellikle de kadını çaresiz hissettiren, vajina kaslarının kontrol dışı kasılması ve penisin vajinaya girişine kadının izin verememesidir.

Vajinismus, psikolojik bir durumdur. Kadın istese bile vajinal girişe izin veremez, kaslarını kontrol edemez, kontrolsüz kasar.

Kadın, her ne kadar birleşmeyi deneyinceye kadar, yapacağım, bu kez olacak dese de o an geldiğinde kontrol bilinçaltına geçer ve kasılmaları durduramaz.

Vajinismusun en temel nedenleri

  • Cinsellikle ilgili bilgi ve farkındalığı arttıracak, kadının kendi bedenini tanımasına yardım edecek bir cinsel eğitim sürecinin ne okullarda ne de ailede olmaması,
  • Cinselliğe dair, yasaklı, baskıcı ve korku ile yetiştirilme.
  • Bekaretin korunmasının önemli olması ve bekarete ve kızlık zarına ait abartılı ve gerçek dışı bilgiler, hurafeler (kızlık duvar gibi, kalın, geride, çok kan akar, çok can yanar, …vb)

Vajinismus sorunu yaşayan kadın zihninden geçen düşüncelerin çoğu zaman farkında değildir. “Korkuyorum, bırakamıyorum, acıyacak” gibi kelimeleri söyler. ‘Cinsel birleşmeyle ilgili düşüncelerini mercek altına al, fark et’ dediğimizde; “Penis büyük, vajina küçük, penis buraya giremez, çok kan olur, canım çok acır, ölüm gibi, ya içinde kalırsa, penis vajinadan çıkmazsa” gibi pek çok gerçek dışı, abartılı düşünceleri fark eder. Bu düşüncelerle beraber ise çoğunlukla korku, çaresizlik, ümitsizlik vb. hisseder.

Cinsel birleşme olmadıkça kadın kendine kızmaya ve suçlamaya başlar. Eşi destek olmaya çalışsa da kendine kızmayı durdurmakta zorlanır. Evlilik yılı ilerledikçe toplumdan, kök ailelerden çocukla ilgili talep ve baskılar gelmeye başlar ve kadının çaresizlik hisside artar.

Tedaviye başlama kararı çok önemlidir

Çözüm bu kararla başlar. Özellikle de bilimsel etkisi kanıtlanmış cinsel terapi sürecine başlamak kadın için önemli bir karardır. Eşlerin birlikte katıldığı cinsel terapi seansları, çifte yanlış bilgilerini yeniden düzenleme, birbirleriyle ilgili cinsel farkındalıklarının artmasına, rahatlamalarına ve en sonunda da ilişkiye girebilme fırsatı verir.

Vajinismus sorununu yaşayan kadın bu sorunun çok zor aşılabileceğini düşünür ama…

 

Cinsel başarı

Cinsel başarı 150 150 dolunay

Cinsel hayatımız çok başarılı, yatakta çok başarılı bir çiftiz ya da başarılı bir evliliğimiz var gibi tanımları duydunuz mu hiç! Ben duymadım.

Başarılı cinsel yaşam, başarılı bir evlilik ya da ilişki, kullandığımız kavramlar olmamasına rağmen…

Evleneli 3 yıl oldu hala cinsel ilişkiye girmeyi başaramadık.

Orgazm olmayı bir türlü başaramıyorum.

Ereksiyon olmayı başaramıyorum, ereksiyon olsam bile kısa sürüyor” vb cinsellikle ilgili yaşanılan sorunları tanımlarken kullanılan ifadelerdir.

Hatta en önemli cinsel mitlerden (yanlış bilgi, yanlış inanç) biri de; ‘başka şeylerde olduğu gibi cinsellikte de başarıya ulaşmak çok önemlidir’ mitidir.

Cinsellik başarılacak bir sınav değildir

Bu mitteki BAŞARI kelimesi kulağımı tırlamalar. Başarı beklentisi performans kaygısı yaratır. ‘Acaba başarabilecek miyim? düşüncesini, ‘ya başaramazsam’ düşünceleri takip eder ve kaygıya neden olur. Kaygı ise istenmeyen sonucun oluşmasına… Cinsellik başarılacak bir sınav değildir, keyif alınacak bir süreçtir. Ereksiyonu ya da cinsel birleşmeyi başarılacak bir sınav gibi görmek, cinsel işlev bozukluklarının altında yatan temel nedenlerdendir.

Yatağa acaba ile giren kişi hazza konsantre olamaz

Yatağa ‘acaba’ sorusuyla giren kişi cinselliğe, hazza konsantre olmakta zorlanabilir. Zihniniz, acaba olacak mı olamayacak mı, yoksa yine mi olmayacak gibi sorulara takıldığında, konsantrasyon dağılabilir, kaygı artar ve süreç istediğimiz gibi sonuçlanmayabilir.

Bir puan, not, sertifika ya da diploma almıyoruz

Eğer cinsel yaşamınızda bir sorun varsa (vajinismus, erken boşalma vb.) bu sorunu çözememek size başarısız yapmaz, sorunu çözmenin sizi başarılı yapmayacağı gibi! Sonuçta bir puan, not, bir sertifika ya da diploma almıyorsunuz. Yaşanılan cinsel sorunları çözmek, kendinize ve ilişkinize katkısı olumlu olacağı için sizi mutlu eder, rahatlatır, keyifli bir cinsel yaşam yaşamınızı sağlar. Bu da tüm puanlamalardan, başarı sistemlerinden daha önemlidir.

İlk cinsel birliktelik başarının kriteri mi?

Başarı ile ilgili bir diğer mit ise; ‘İlk cinsel birleşmede başarılı olunması, sonraki cinsel yaşam boyunca da başarılı olunacağının göstergesidir’.

Başarı kelimesi bu mitte; cinsel birleşmeyi gerçekleştirebilmek anlamında kullanılmıştır. İlk cinsel ilişkiye gerçek dışı, abartılı anlam yüklememek gerekir.

İlk ilişkide yaşananlar genellenmemeli

İlk cinsel ilişkide heyecana bağlı, ereksiyon olamamak ya da erken boşalma gibi sorunlar yaşanabilir. Yaşanılan sorunu ertesi güne taşımamak, genellememek gerekir.

Tersten de düşünebiliriz, ilk ilişkilerinde sorun yaşamayan bireyler, ilerleyen süreçte sorun yaşayabilir. Bu gayet doğaldır. Erkeklerin %75’i yaşamının herhangi bir döneminde kısa süreli olarak ereksiyonu sağlama ve devam ettirmeyle ilgili sıkıntı yaşadığını dile getirmektedirler.

Yani ilk cinsel ilişkinin iyi olması yaşam boyu iyi olacağı anlamına gelmediği gibi, ilk cinsel ilişkide yaşanılan olumsuzluğu ertesi günlere taşımadığınızda sorun olmayacaktır.

Çocuk çocuğa…

Çocuk çocuğa… 150 150 dolunay

Gün geçmesin ki yeni bir olay olmasın bu ülkede ve biz üzülmeyelim!

12 yaşında 4 erkek çocuk, tecavüz ettikleri aynı yaşta bir erkek çocuk ve bu olayı sanki film çekiyormuşcasına kameraya almaları…

Ankara’da ilköğretim okullarından birinde yaşanan bu olay beni bayağı üzdü ve düşündürdü.

12 yaşındaki bir çocuğa aynı yaştaki 4 arkadaşı tecavüz ediyor!

Olay Ankara’da bir ilköğretim okulunda gerçekleşiyor, 12 yaşındaki bir çocuğa aynı yaştan 4 arkadaşı okul binasında tecavüz ediyor ve de kameraya alıyorlar. Tecavüze uğrayan çocuğun ailesi oğullarının birden sessizleşmesinden, içine kapanmasından kuşkulanıp herhangi bir sorun olup olmadığı araştırmak için okula gidiyorlar ama birşey bulamıyorlar. Tecavüz eden çocuklar soğukkanlı bir şekilde daha sonraki günlerde cep telefonundan görüntüleri izlerken öğretmenlerden birine yakalanıyorlar ve olay ortaya çıkıyor.

Aklımın ve gönlümün almadığı çok şey oldu bu olayda: 12 yaşındaki yeni ergen çocukların tecavüz gibi insanlık dışı bir olayı nasıl yaptıkları, bunu kameraya almalarındaki niyet ve soğukkanlılık, çektikleri videoyu sanki çok normalmiş ve oyun izler gibi izlemeleri, tecavüze uğrayan çocuğun travması, bunu yaşayan ailelerin neler hissettikleri, cinsellikle ilgili merakın ve uyanışın çocukları bu noktaya getirebilmiş olması ve daha pek çok şey. Çocuktur yapar diye geçemeyeceğim bir durumdu!

Cinsel eğitim ailede başlayıp okullarda devam etmeli

Bir kez daha fark ettim cinsel eğitimin ailede başlayıp okullarda kademeli olarak devam etmesi gereken, olmazsa olmaz bir konu olduğunu.

Varsayalım ki bu yeni ergenler ilk olarak ailelerinde cinsellikle ilgili bilgileri almış olsaydılar, yani ilk cinsel soruları başladığında yaşlarına uygun cevaplar alarak, ‘HAYIR’ demeyi öğrenerek, özel bölgelerin ne olduğunu bilselerdi, bedenlerini bütün olarak keşfederek büyüselerdi, okul hayatında eğitimlerde cinsel eğitim almaya başlasalardı, vajinayı, penisi adlarıyla öğrenip, işlevlerini, görevlerini, nasıl koruyacaklarını, hastalıkları, gebeliği, korunma yollarını, güvenli cinsel yaşam kavramını bilmiş olsalardı bu olay yaşanır mıydı acaba çok merak ediyorum?

Çocuklar çevresindeki cinsel uyaranlara bilinçsizce ulaşabiliyor

Cinsellikle ilgili konuşulmaz, ayıp, günah diye büyütülüp bu tür taciz, tacavüz olaylarını yaşayan genceçik çocuklara günah değil mi? Günah diye cinselliği baskılayabildiğini, kontrol edebildiğini zannetmek! Ne büyük cahalet! Çocukların çevresinde cinsel uyaranlar o kadar çok ki tv’den cep telefonlarından, tabletlerden akranlarının da yardımıyla her tür bilgiye, görüntüye bilgisizce ulaşabiliyorlar ne yazık ki! Sistem yasaklasa da, aile yasaklasa da!

Yasaklar merak uyandırıyor

Yasaklamak! Hiçbir konuda fayda getirmez hele ki konu cinsellik olunca, yasaklan her şey merak uyandırır ve içgüdüsel olarak yasağı merak etmek, denemek istemek Adem’le Havva’dan bu güne değişmeyen en temel insan gerçeğidir hele ki ilk gençlik ve toyluk yıllarında. Eğer cinselliği keşfi güzel ve sağlıklı şekilde öğrenmeyi baskılarsak da ilerleyen yıllarda, cinsel işlev bozuklukları ya da sapkın zihinlerin ve davranışların ortaya çıkma ihtimali artar.

Kendi çocukluğunuzu ve cinsellikle ilgili neleri merak ettiğinizi hatırlayın

Okullarımızda henüz cinsel eğitim yok ne yazık ki, biyoloji dersindeki bölüm ise anlatılmadan geçiliyor çoğunlukla… Bu nedenle ailelere çok iş düşüyor.

İlk olarak kendi çocukluğunuzu hatırlayın, neleri merak ederdiniz, ilk merak, ilk keşif, ilk haz, ilk günah… ‘Bizim dönemimiz böyle değildi, ben hiç böyle şeyler hatırlamıyorum, şimdi ortalık çok kötü’ deyişinizi duyar gibi oldum.

İnsanlık cinselliği yeniden keşfetmedi

Haklısınız farklı dönemlerde yaşıyoruz, artık internet çağındayız ama bilin ki sizlerin zamanında da cinsel keşifler, çocuklukta merakla, içgüdüsel başlıyordu. Hatırlamıyor olabilirsiniz ki bu çok doğal ya da yöntemleriniz farklı olabilir ama insanlık cinselliği yeni keşfetmedi!

Çocuklarınızla iletişiminizi güçlü tutabilir, sohbetlerinize önem verebilir, cinselliği sorduğu ilk yıllar itibariyle elinizden geldiğince sorularını cevaplamaya çalışabilirsiniz. Bu konuda yazılmış kitaplar var okuyabilir ve araştırabilirsiniz.

Cinsel eğitim hem ailede hem de okulda verilmeli demiştik ya… Dilerim ki bir gün cinsel eğitim müfredata bilimsel bilgilerle girer . Ama o gün gelse de gelmese de siz anne babalar diğer pek çok konu gibi cinsel konularla ilgili bilgi vermek ve almak gerekirse uzman desteğine başvurmak durumundasınız.

 

Affetmek

Affetmek 150 150 dolunay

Kindar olmakla, kendisine yapılan kötülüğü unutmamakla övünen çok insanla tanıştım, sizler de mutlaka tanışmışsınızdır. Belki de çok yakından tanıyorsunuzdur!

Yaşanılan olaylar, aşk, aldatılma, kandırılma…vb olaylar kaynaklı kin tutmak, unutmamak ve ‘bir gün gelecek intikamımı alacağım, lafı yerine koyacağım ve yaptığından utanacak, içim soğuyacak..vb’ gibi düşünceleri, beklentileri yıllarca taşımak; yüklerin en ağırıdır bence! Unutmak ve yola devam etmek ise özgürlüktür.

Çoğu insan kendine verdiği ruhsal, fiziksel zararın farkında olmadan kin tutmaya devam eder. Unutayım da yanına mı kalsın, o affedilmeyi hak etmiyor gibi pek çok egosal düşünceyle, negatif duygu hamallığı yapmaya yıllarca bazen ömür boyu devam eder kişi kendi değerini ve hak ettiklerini unutarak.

Kin tutmak, unutmamak, affetmemek, nefret, öfke kişiyi hasta eder. İntikam alacağım diye bu olumsuz duygu ve düşünceleri beslemekten hasta olur insan. Mide hastalıkları, uyku sorunları, kas ağrıları, migren ve baş ağrıları, depresyon, kaygı bozukluğu ve daha pek çoğu, daha ağırları…

Affetmemek, unutmamak, asıl bu yükü taşıyana zarar verir ve çoğu zaman bu duygunun neden olduğu kişinin bundan haberi bile yoktur ya da bizim kadar önemsemiyordur.

İnsan kin beslediği kişi için değil, kendi için, kendi huzur ve mutluluğu için unutmalı, yükleri bırakmalı. Affetmek özgürlüktür, yükleri bırakmaktır.

Bir kişiyi affetmek, onunla yeniden samimi olmanız gerektiği anlamına gelmez. Yaşadığın deneyiminden öğrendiklerini fark etmek ve o kişiye dair nötr duygular beslemek anlamına gelir. Ona ait olumsuz taşıdığın duygulardan özgürleşmek ve yoluna öğrendiklerinle devam etmektir.

Affetmek, kırgınlığın, acının, kinin hapishanesinden özgürlüğe kavuşmaktır. Bundan daha güzel ne olabilir? Kızdığın kişiyi kafanda kalbinde kızgınlıkla her an taşıyacağına, onun sende yarattığı hapishaneden özgürleşmek ne kadar güzeldir, ne kadar ferahtır ve ne kadar insana yakışandır.

Affetmekle ilgili en çok sevdiğim tanım: ‘Affetmek, duygusal unutma’dır.
Onunla yaşadıklarını, neler deneyimlediğini ve öğrendiğini, sana kazandırdıklarını değil, bu yaşadığın olayın sende yük oluşturan duygusunu unutmak.

Hayata devam etmek için, daha esnek, neşeli, keyifli, sağlıklı ve başarılı olmak için, yeniden sevmek için, yeni arkadaşlıklar için, yeni şanslar için, mutlu olmayı hak ettiğin için affetmeye ve unutma izni ver kendine.

Aile olmak!

Aile olmak! 150 150 dolunay

Aile nedir?

Aile olmak nedir?

Yeni evlilerin ya da eski evlilerin aile olup olmadığını tam olarak nasıl anlarız?

Aile olmak için aynı kandan mı gelmeli insan?

Neden aileye ihtiyaç duyarız?

Bu yazıda ‘toplumun en küçük birimine aile denir’ ya da ‘çekirdek aile; anne baba ve çocuklardan oluşur’ gibi klasik tanımlara girmeyeceğim. Çünkü sizi bilmem ama ben kuru ve şekilci tariflerden ve tanımlardan birazcık sıkıldım.

Aile olmak! Bir çift evlendiğinde aile olmuyor bence, “Biz” olmak yıllar yıllar alıyor, bazı aileler ise şekilden öze gidemiyor ömür boyu!

Yeni evli olmak, cicim ayları dediğimiz aylar aslında en zor aylar olsa gerek ki boşanmaların çoğu evliliğin ilk 6 ayından sonra oluyor.

Evliliği evcilik zanneden bir çift bir araya geldiğinde tabii ki zorlanıyor.

“Sen benim eşimsin tabii ki dediğimi yapacaksın”
“Ben senin için en iyiyi düşünürüm”
“Benim annem senin annenden daha çok bizi düşünüyor ve önemsiyor’”
“Sen kadınsın evin temizliği tabii ki sana ait”
“Sen nasıl erkeksin”
“Biz artık evliyiz ben olmadan arkadaşlarınla görüşmeni onaylamıyorum”
“Ben her gün cinsel ilişki yaşamak istiyorum, bu benim en doğal hakkım”… bağırtıları ve sözleri arasında geri dönmemek üzere yitip giden bireyler oluyor ki boşanmak çözümmüş gibi görünüyor.

Aile olmak;

  • Yeni ve farklı değerleri karşılıklı onayla oluşturmaya başlamak,
    • İki farklı cinsiyetin aynı evde uyum içinde yaşamasının mucizenin görünür hali olduğunu bilmek,
    • Bu mucizenin emekle, sevgiyle, hoşgörüyle, iletişimle, farklılıkları kabulle ve uzlaşıyla, insan eliyle, ruhuyla yaratıldığını bilmek,
    • Evliliği tüm zor günlerinde besleyen ve koruyan tek şeyin sevgi olduğunu bilmek,
    • Ben alanlarını da koruyup besleyecek, ‘Biz’ alanını oluşturmak ve büyütmek,
    • Eşinin hoşlandığı bir şeyi sana saçma bile gelse onun yüzündeki mutluluğu görmek için yapmak,
    • ‘Sen ve ben’ biz artık aileyiz ve önceliğim ailemiz demek,
    • İyi günde kötü günde birlikte yürümek, sorunlar karşınızda nasıl çözeriz demek,
    • Yaşadığımız sorunlardan neler öğrendik ve bir daha böyle bir şey yaşarsak ne yapalım ki evliliğimize olumlu katkı versin diye düşünmek,
    • Bizi bir arada tutan değerler neler ve bunları nasıl geliştirebiliriz demek,
    • Çocuklarla güzel ve keyifli anlar yaşamak ve en değerli şeyin bu olduğunu bilmek,
    • Çocuklara insani değerleri öğretecek şekilde davranmak (ör: sevgi, merhamet, adalet, neşe, çalışkanlık, dürüstlük, güven… vb)
    • Çocukların en temel ihtiyaç ve besininin birbirini seven ve bunu söyleyen, gösteren aile üyeleri olduğunu bilmek, demektir.

Sözün özü: “Aile Olmak ” süreç işidir. Evlenince sadece evlenmiş olursun ama aile olmak için emek, deneyim, paylaşım, sevgi, neşe, ortak hedefler, farklılıklara saygı gerekir.

‘Mutlu son’la biten ilişkilerin mutlu evliliklerle devam etmesi dileğimle…