Hürriyet Aile

Doğum sonrası evlilik hayatı

Doğum sonrası evlilik hayatı 150 150 dolunay

Eş 1

Eşim gebelik ve doğumdan önce istekli bir kadındı. Keyif alırdı ve arzuluydu, kendimi çok şanslı hissederdim. Gebe kaldığı an itibariyle eşim gitti de sanki onun yerine bambaşka bir kadın geldi; tedirgin, gergin, isteksiz, bana sapıkmışım gibi bakan ve hatta bunu söyleyen. Evde hep bir gerginlik var.

Eş 2

Bebeğimiz 1 yaşına geldi ve bence artık cinsel yaşamımız normalleşmeli, gebelikten önce haftada en az 3 kez cinselliğimizi yaşardık şimdi ise ayda bir kez yaşayabiliyoruz. O da benim ısrarım ve duygu sömürümle oluyor. Bazen kavga ediyoruz ve günlerce birbirimize tavır yapıyoruz. Eskisi gibi olalım istiyorum. Doğumdan sonraki hayata alışamadım.

Eş 3

Oğlumuzun doğumuyla birlikte kendimi hiç önemsenmiyor hissediyorum. Eşim sadece oğlanla ilgileniyor, onun gazı, uykusu, emmesi, bezi, maması, ağlaması… Ben yokum sanki! Yoo haksızlık etmeyeyim, “Ali, oğlanın maması bitti gelirken al, bezi bitti al, biberonu getir!”

Eş 4

Doğumdan sonra cinsel hayatımız tam kabus oldu. Ayda yılda bir kez oluyor ve ben kendimi eşime tecavüz ediyor gibi hissediyorum. Gebelik döneminde bir kaç kez başka kadınlarla kaçamaklarım oldu ve eşim birini tesadüfen öğrendi ve neredeyse boşanıyorduk. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı sanki. Ben onu çok seviyorum ama o bana düşman sanki. Çok mutlu olacağımız günler olmalı bu günler ama kabus gibi.

Gebelik ve doğum sonrasına bir de erkek tarafından bakalım istedim.

Erkeklerin çoğu gebeliği yaşayan, doğum yapan eşlerini anlamaya çalışsalar da tam olarak anlayamayabilirler.

Çoğu erkeğe göre ‘gebelik döneminde de doğumdan kısa süre sonra da cinsellik yaşanabilmelidir çünkü bu temel bir ihtiyaçtır. Ve eğer eşiyle bunu yaşayamıyorsa aldatmak kaçınılmazdır. (Eşine sadık, gebelikte ve doğumda onu anlamaya ve desteğe çalışan erkekleri bu grubun dışında tuttuğumu belirtmek isterim.)

Erkeklerin, gebelik ya da doğumdan önce eşi kendisiyle nasıl ilgileniyorsa o şekilde ilgilenmeye devam etmesi gibi bir beklentileri olabiliyor. Kadının kesilen ya da azalan ilgilisini tam olarak anlayamayabiliyorlar. Bu da bazen eşlerini aldatmak için kılıf olabiliyor. Eşler bu durumu öğrenirse yine anlayamayabiliyorlar, bun da bu kadar takılacak ne var ki, ihtiyaçtı, tek gecelikti, duygu yoktu!

Kadın içinse gebelikte ve loğusalıkta her an duygu her şey duygu oysa ki! Kadınlar gebelik de ve doğumdan sonraki dönemde bedenindeki hormonal değişimleri ve ruhsal dünyasındaki değişimleri anlamakta zorlanmakta ve bazen loğusalık depresyonu yaşayabilmektedir. Daha çok da çevresi tarafından anlaşılmamak, gebeyken ya da doğumda yaşadığı korkular, kaygılar, travmalar, eş aldatması, ailesel sorunlar kaynaklı loğusalık depresyonu yaşarlar. Bu dönemde sevgi, şevkat ve ilgi ihtiyaçları artar.

Fark etmek gerekir ki; gebelik ve doğum kolay evreler değildir. Evlilik için büyük eşiklerdir. Birbirini seven ve destekleyen çiftler bu eşiği zorlanmakla birlikte daha kolay aşarlar. Sevgiyle ilgili sorun yaşayan, birbirini anlamaktan uzak çiftler ise bu eşiği aşmakta çok zorlanırlar ve bazen de bu eşikte kalırlar yani boşanırlar.

Gebelik ve doğum sonrası evlilik yaşamı ile ilgili bilgi sahibi olmak, farkındalıklı olmak ve olası çözüm yollarını çalıştırmak, sevginin ve şefkatin gücüyle bu dönemin daha kolay atlatılamasına yardım eder.

Üçüncü şahıslar

Üçüncü şahıslar 150 150 dolunay

İlişkilerde dönem dönem bazen de her dönem yaşanan sorunlardan biri 3. şahıslarla ilgili konulardır.

Çiftle beraber yaşamayan ama karaltıları, gölgeleri hep onlarla olan, kavgalara, küslüklere neden olan 3. şahıslar kimdir?

Diyalog 1

Kadın: Ahmet’i benden daha çok önemsiyorsun, birlikte az zaman geçirebiliyoruz zaten, benle geçireceğin zamandan çalıp onunla zaman geçiriyorsun. Beni hiç önemsemiyorsun. Ayrıca bu Ahmet bence işe yaramazın teki, hiç hoşlanmıyorum!

Erkek: Saçmalıyorsun, o benim en iyi arkadaşım ve onunla zaman geçirmek de en doğal hakkım. Sen ayrısın o ayrı benim için kıyaslaman saçma!

Diyalog 2

Erkek: Bıktım senin eski erkek arkadaşlarının arayıp durmasından. Sen evli bir kadınsın ve eskiden dost olmaz bunu anla artık ve bir daha o adamın ne adını an ne de telefonu aç.

Kadın: Saçmalıyorsun. O benim eski erkek arkadaşım ama artık arkadaşım. Ben seninle evliyim onunla değil. Neden onunla arkadaşlığımı bitireceğim ki, bu devirde arkadaş bulmak kolay mı?

Diyologlar tanıdık geldi mi?

İlişkilerde çiftin birbirini kontrol etmeye çalıştığı, sözünü dinletmeye çalıştığı ve tamamen değiştirmeye çalıştığı konulardan biridir 3. şahıslar konusu!

Evliyken ya da bir ilişki yaşarken önemsenmek isteriz, söylediğimiz şeyin yapılmasını isteriz, sadece bizle görüşsün, bizim hoşlanmadığımız kişilerle görüşmesin isteriz. Bu yapılmadığında ya da karşı çıkıldığında ise kıyametler kopar ilişkide; beni sevmiyorsun demek ki, ya ben ya o, boşanıcağım senden, gibi tehdit cümlelerini cömertçe savururuz!

Oysaki sağlıklı ilişkilere, sağlıklı çiftlere baktığımızda şöyle bir tablo görürüz:

  • ‘Biz’ alanıyla birlikte ‘ben’ alanını da besleyen çiftlerdir. Yani birbirlerine etkin zaman ayırırken kendilerinin yapmak keyif aldıkları alanları da beslerler. Örn: Arkadaşlarıyla zaman geçirmek, spor, müzik, kitap, yoga….
  • Evlenmeden önceki insanlarla yaşakları ilişkilerin onları bugünki ilişkiye hazırladığını, büyüttüğünü bilirler ve geçmiş yaşamlarını kabul ederler.
  • Eski erkek/kız arkadaşla ilgili konuların adı üzerinde eski olduğunu ve bu insanlara arkadaş kalıp kalmamanın bireysel tercihler olduğunu bilirler.
  • Birbirlerine yeterince ilgi ve sevgi gösterdikleri için 3. şahısları kavgakonusu yapmaya gerek duymazlar.

Her ilişkinin sağlıkla ve sağlıklı yaşanması dileğimle….

Online vajinismus tedavisi

Online vajinismus tedavisi 150 150 dolunay

Vajinismusun ne olduğunu kısaca hatırlatmak ve sonrasında da online vaijinismus tedavisi hakkında bilgi vermek isterim.

Vajinismus; vajen girişindeki kasların istek dışı kasılması ve hiçbir şekilde girişe izin vermemesi durumdur. Kadın kasılmalar üzerinde hiçbir şekilde kontrol sağlayamadığını ve istese bile bacaklarını açamadığını düşünmektedir. Tamamen psikolojik bir sorundur.
Vajinismus sorunu yaşayan çiftler tam birleşmeyi deneyecekleri an kadında kontrol dışı kasılmalar, bacağı kapatma davranışı, kalçasını kaçırma gibi istenmeyen ve girişe izin vermeyen davranışlar görülür.

O ana kadar her şey çok iyidir ama o an sihir bozulur.

“Hadi deneyelim” dendiği anda ya da penis vajinaya yaklaştığında pelvik kaslar kontrol dışı kasılır ve cinsel girişe kişi izin veremez.

Nedeni ne olabilir?

  • Cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler vajinismus sorunun kökeninde yatar. Vajinismusun nedenleri arasında;
  • Yanlış ve abartılı cinsel bilgiler,
  • Cinsel eğitimin yetersizliği,
  • Suçluluk, ayıp, günah duyguları,
  • Çocukluk ve genç kızlık döneminde yaşanan ruhsal ve bedensel cinsel travmalar, tacizler, baskıcı aile ortamı,
  • Cinsiyet ayrımcılığı yapılarak yetiştirilme,
  • İlk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak,
  • Penisin girişi anında “acı çekme”, “aşırı kanama”, “vajinanın parçalanması” korkuları ve gebe kalma korkuları yer almaktadır.

Online vajinismus tedavisi nedir?

Online vajinismus tedavisi; cinsel terapinin, internet üzerinden online görüntülü program desteği ile yapılmasıdır. Online vajinismus tedavisi ile yüz yüze seanlar arasında ve tedavinin başarısı üzerinde belirgin bir fark yoktur. Tedavi süresi yüz yüze tedavide olduğu gibi 4 ile 8 seans arasındanır. Dünyada halen kabul edilen tek bilimsel yöntem olan cinsel terapi modeli kullanılır. Vajinismus, ülkemizde ve vatandaşlarımızın yaşadığı yurt dışı ülkelerde çok sık yaşanan bir cinsel işlev bozukluğudur. Tedavisi kolaydır bununla birlikte yaşadığınız ilde bu konuda çalışan uzman bulmak zor olabilir. Bu nedenle online vajinismus tedavisi hayat kurtarıcı olabilir.

Çoğu çift vajinismus tedavisinin online nasıl olacağına anlam vermekte zorlanmaktır. Ama emin olun ki aynı mekanda yüz yüze olduğumuzda kullandığımız psikolojik teknikler, online tedavide de rahatlıkla kullanılabilmektedir.

Online danışmanlık için internet, bilgisayar, kamerası ve kulaklığı olması yeterlidir.

Online danışmanlık da avantajlar ve dikkat edilecek konular var. Online danışmanlık aşağıdaki durumlarda uygun ve avantajlı olabiliyor;

  • Zaman sorunu varsa,
  • Yaşanan ilde ya da ülkede yardım alabileceği uzman yoksa,
  • Çalışma saatleri içinde işten izin alınamıyorsa,
  • Eğer konu cinsellikse, cinsel konularla ilgili yüz yüze yardım almaktan çekiniliyorsa,
  • Evden çıkılmasına engel olan bedensel bir sorununuz varsa bile psikolojik destek alınmasını sağlar.
  • Yurt dışında yaşıyorsanız ve sizi anlayan, kültürünüzü bilen ve bunu önemseyen bir uzman bulamadıysanız online psikolojik destek tam size göre.

Online terapide dikkat edilecek konular

Online cinsel terapi alacağınız uzmanın deneyimi araştırın.

Ve hep aklınızda olsun vajinismus çift birbirine destek olduğu zaman, diğer cinsel sorunlara göre daha kolaylıkla çözülebilir bir cinsel işlev bozukluğu sorunudur.

online,vajinismus,cinsellik,terapi,cinsel problemler

Gölgeler

Gölgeler 150 150 dolunay

Çok derinde bir yerlerde acıyor içim, tarifsiz bir acı, düşünsene 20 yıldır evli olduğum adam çocuklarımın babası, ‘Ben aslında seni hiç sevmedim hep mış gibi yaptım, şimdi ise hayatımın aşkını buldum, senden boşanıyorum’ diyor. Sen ne hissederdin?

Soran kişi uzun yıllardır tanıdığım bir arkadaşım ve yaşadığı olayı algılamaya çalışırken bana yöneltiyor bu soruyu.

“Gerçekten ne hissederdim?” diye soruyorum kendime…

Onun hisleriyle birebir aynı olamaz benim hislerim çünkü o yaşayan, ben ise algılamaya ve kendimi onun yerine koymaya çalışanım. Bunu da belirterek cevap veriyorum: Kandırılmışlık, yalan bir hayatı yaşamışlık hissi, kızgınlık, öfke ve kendime acıma… İlk algılayabildiğim hisler oluyor.

Bu sohbetten sonra düşünmeye başladım ve yine sorular sormaya kendi kendime…

Yıllardır tanıdığınızı zannettiğimiz kişileri gerçekte ne kadar tanıyoruz? Her hallerini tanısak yine sever ve kabul eder miyiz onları?

Çok güvendiğiniz, kendinize örnek aldığınız ailelerin gerçekte rol yaptıklarını anlasanız ve aslında hiç de mutlu olmadıklarını, birbirlerini aldattıklarını bir gün birdenbire öğreniverseniz,

Evli ve çocuğu olan bir dostunuz size ‘Ben aslında eşcinselim ve bunu saklamak için evlendim ve çocuk yaptım’ dese,

Kocanızı bilgisayarına tesadüfen bakarken çocuk pornosuyla ilgili sitelere girdiğini ve bunu düzenli olarak yaptığını fark etseniz,

Uzun süredir tanıdığınız aile dostlarınız arasında gizli ilişkiler ve oyunlar olduğunu öğrenseniz,

Ya da bir tanıdığınız sizi eşiniz/sevgilinizle birlikte grup seks partisine davet etse ve bunu uzun yıllardır yaptıklarını söylese,

O kişi/kişilerle ilgili ne düşünür ve ne hissedersiniz? Onları algılamanızda ve kabulünüzde bir şeyler değişir mi?

İnsanın içinde ne kadar çok farklı yüzler, kimlikler var: İyi aile babası, iyi anne, örnek insan, güvenilir bir uzman, iyi bir yönetici, lider, aynı zamanda pedofili, yalancı, ikiyüzlü, iki kadını idare edebilen, korkak, içten pazarlıklı, bol maskeli biri…

Amacım sizi sevdiklerinize kuşkuyla baktırmak değil, insanın içinde aklımızın kabul etmekte zorlanacağı, yargılamadan duramayacağımız tarafların olabileceğini yani gölge taraflarımızı bir kez daha fark ettiğimi aktarmak.

Gölgesi olmayan insan yoktur da kendi gölgesini gören kaç kişi vardır acaba?

Bence asıl olan o gölge taraflarımızla birbirimizi kabul edip edemeyeceğimiz!

Gölgelerimiz bizi hep zorlar. İnsanın kendi gölgesini görmesi için arkasına bakması gerekir. İçindeki ruhsal boşlukları, girdapları, gölgeleri görmesi için de kendi içine bakabilmesi, uygun soruları sorabilmesi ya da kendini en yakınlarının, dostlarının gözünden tanıması gerekir.

Sizin gölge tarafınız ne? Belki bugün bunu sorarsınız kendinize…

Aşk olsun

Aşk olsun 150 150 dolunay

Zor günler geçiriyoruz, zor dönemler yaşıyoruz hep beraber… Ağır bir hava çökmüş ülkemin üzerine bir türlü gitmiyor. Dünya alev alev…İnsanlar ölüyor, öldürülüyor, aileler dağılıyor, yurtsuz kalıyor, çocuklar açı çekiyor. Her yerde acı her yerde kan var. Ölümler normalleşiyor, sayılar tuhaflaşıyor sanki… Bağırsak duyan yok, bu ölümler çok saçma desek, durun artık desek, neden desek, ne için bu kan desek, insandan kıymetli değil hiçbir şey desek, dünya malı, nimeti hepimize yeter, gelin canlar kardeş olalım desek hep beraber, duyan olur belki bizi !

Ünlü gitarist Jimi Hendrix’in “Aşkın gücü, güce duyulan aşkı yendiğinde dünya barışı tadacaktır” sözünü hatırlıyorum bunları düşününce…

Aşk…İmkansızı imkanlı yapan, olmazları olur yapan, korkuyu, cesarete dönüştüren AŞK!

Gözümüzü kör eden, sevdiğimizi kusursuz gördüren aşk, ayaklarımızı yerden kesen, tüm acıları unutturan aşk… Can acıtan ancak vazgeçilmeyecek kadar güçlü olan aşk…

Eğer her bir insana, sevgilime duyduğum aşkın, sevginin birazı kadar bile baksam, her insanın değerli olduğunu farketsem dünyada bir şeyler değişir belki.

Aşk sadece karşı/aynı cinse duyulmuyor aslında…İnsan yaptığı işe aşık olabilir, AŞK’la yapabilir işini, ör: yemeği aşkla yapan bir aşçının yaptığı yemeğin lezzeti tarifsizdir.

İnsan doğaya aşık olabilir, her bir ağaç, yaprak, kuş, su, toprak, onu kendine daha çok yaklaştırır, dinginliği ve huzuru verir doğa bizlere hemde hiçbir karşılık beklemeden…İnsanın içi yanar hem de nasıl yanar orman yangınlarında ya da rant uğruna kesilen ormanları gördükçe. Ağaçlara, doğaya hep saygı duyarım, onlardan daha güçlü ya da üstün olduğumu hiç düşünmedim. Sevdiğinde kıyas biter. Kim güçlü, kim daha güzel, kim daha zengin, kim daha… Aklına gelmez İNSANın!

İnsan Yaradan’a aşık olabilir.

Aşk; her şeyi senin için varettim diyen Rabbe, her şeyi senin için terkettim diyebilmektir” diyen Şems-i Tebrizi gibi…
‘…

“Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni…
 ” diyen Yunus Emre gibi…

O’nun yolunda her şeyi vermek, o aşk ile yanmaktır.

Vatan aşkı da çok güçlü bir AŞK’tır. Kurtuluş Savaşı’nda bu aşkı hep beraber yaşamışız. Kadın-erkek, çolukçocuk, genç-yaşlı, Türk, Kürt, Laz, Çerkez…

AŞK’la kurmuşuz ülkemizi…

“İçinde sevgi olmayan GÜÇ, insanı zalim yapar” söyleyenini hatırlamadığım bir başka söz. İçinde sevgi olan güç ise işte o bence kudrettir, dönüştürür, değiştirir ancak gönül rızası ile, üzmeden, incitmeden, dinleyerek, anlayarak, uzlaşarak…

Aşk olsun desek hep beraber değişir belki pek çok şey… Aşk olsun durun artık!

Aşk olsun… Aşk olsun.

Hikayelerimiz

Hikayelerimiz 150 150 dolunay

Hikayelerimiz var, her birimizin, her olayın, her canlının ve cansızın bir hikayesi var. Bazen aşk, bazen ayrılık, bazen aldatılma, bazen dolandırılma, bazen başarı, bazen komik bazen trajikomik…

Kendine, iş arkadaşına, düşman bildiğine, dostuna, çevrene, doğaya, ağaca, kuşa, oturduğun sandalyeye ya da kullandığın telefona, okuduğun kitaba hikâyesini merak ederek baktın mı hiç?

Kendimi bildim bileli hikâyelere meraklıyımdır. Belki de bundandır psikoloji alanında okumam ve çalışmam… Doğabilimci de olabilirdim ancak insan daha öne geçti o vakitler! Bu da herhalde kendimi merakımdandır.

Doğadaki, evrendeki her canlının ve bize göre cansızın hikâyesini bilmek istemişimdir. Bazen bir ağaca sarılıp ya da dokunup, bazen tepesine çıkıp ona hikâyesini sormuşluğum vardır… Dinlemişimdir, rüzgârın dilinden… Tepesinden düştüğüm limon ağacına saygılar!

Uyuduğum divanın ahşap sırtına her akşam ve sabah elimle dokunup, oluş hikâyesini hissetmeye çalışmam ya da şehrin ortasından geçen nehrin nereden geldiğini ve nereye gittiğini, o nehirde bir damla olsam hissedeceklerimi, suyun içindeki tüm canlı ve cansızı algılamak için kurduğum hayaller beni doğaya, çevreye ve bana yakınlaştırmış!

İlk aşk, ilk acı, baba kaybı, arkadaşlıklar, dostluklar, yapılan dedikodular ve atılan ve yenilen kazıklar, hırslar, tutkular, karalılık ve azim hikâyeleri, kendi hikâyelerim ve dinlediğim binlerce hikâye beni insana ve bana, özüme yaklaştırmış, daha derinden hissettirmiş İNSAN’ı!

Tüm ailesi tarafından kalpsizlikle, soğuklukla, sevgisini hiç göstermemekle, gaddarlıkla suçlanan bir babanın, babasından uzun yıllar şiddet gördüğünü, anne babasının ona hep mesafeli ve soğuk davrandığını bu nedenle şimdi istese bile çocuklarına dokunamadığını içeren hikâyesini dinlediğinde, onun hayat hikâyesini bir anlığına hissettiğinde, onunla ilgili sende neler değişir? Bence, kalbin yumuşar, yargılar ve yorumlar susar, sadece anlarsın.

İş hayatında başarılı olmak için her yolu deneyen hırslı, kıskanç, rekabetçi iş arkadaşının çocukluk hikâyesine kısaca göz gezdirdiğinde; başarıya ulaşmak için her yolun mubah olduğunun öğretildiği bir ailede, hayattaki en önemli şeyin başarı ve para olduğunun yerleştirildiği, anne baba sevgisinin bile okul notlarına göre verildiği bir aile ortamı görsen onunla ilgili yargı ve yorumlarına ne olur?

Ağzına rastgele attığının, tadını bile doğru dürüst algılamadığın bir kuru üzümün ya da fındığın senin evine, senin eline gelinceye kadarki uzun ve zahmetli üretim ve satış sürecini bir anlığına fark etsen, tadı nasıl değişir?

Bardağına koyduğun çayı içerken aynı anda çay filizine gitsen, Rize’deki çay bahçelerini gözünün önüne getirsen, bir çay filizi olsan bir anlığına, nefes alsan ve bir yudum alsan çaydan, o çay en güzel çay olur dünyadaki…

Şimdi önce kendi hikâyeni fark et, kendine kızdığının bir olay ya da davranışınla ilgili altındaki hikâyeyi dinle, hangi pozitif ihtiyacından doğmuş ve sonra seni kızdıran bir arkadaşının hikayesini merak et. Belki bir gün dinlersin! Ve çevrendeki her şeyin bir hikâyesi olduğunun farkındalığıyla bak dünyaya…

Her şeyin, herkesin, her iyiliğin ve kötülüğün, her canlının ve cansızın bir hikâyesi var merak edene… Görünenin arkasındaki hikâyeler… Hikâyeler bizi kendimize, birbirimize yaklaştırır, birbirimize bağlar, BİR yapar.

Çiftçi ve mısır

Çiftçi ve mısır 150 150 dolunay

Masalları sevdiğimi uygun bulduğum her ortamda dile getirim, bu köşe aracılığıyla da sevdiğim masallardan bazılarını sizlerle dönem dönem paylaşıyorum. Masal anlatma ve yazma eğitimlerini aldığım güzel insan Judith Malika Liberman’ın geçen hafta ‘MASAL TERAPİ’ isimli kitabı yayınlandı. 7’den 70’e her yaş grubuna hitap eden çok güzel bir masal kitabı yazmış Judith. Kitabı incelediğimde ve ilk masalımı okuduğumda kendi kendime söylediğim ilk cümle şu oldu “Aaa bu kitap yaşıyor” 🙂

Hepimiz için oradan bir masal diledim ve sayfayı açtım, işte masalımız ve bende bıraktıkları…

‘O sene yetiştirdiği mısır, tarım festivalinde birinci seçilen bir çiftçi, tohumlarını ülkenin dört bir yanındaki çiftçilere dağıtarak herkesi şaşırtır. Ona neden böyle yaptığını sorduklarında “Çömert bir davranış gibi görünebilir ama aslında epey bencilce davrandım. Doğada hiçbir şey birbirinden ayrı değildir. Tarlalarımızın sınırlarını biz görürüz ama rüzgar görmez. Bir tarladan bir poleni alıp diğer tarladaki mısıra taşır. Bu yüzden komşularımın daha düşük kalitede mısır yetiştirmesinden ben zarar görürüm. Ancak etrafımdaki herkesle birlikte olursa en iyi kalitede mısır yetiştirebilirim’” diye açıklar.

Doğadaki güzelliğin, büyüleyiciliğin, ahengin nedeni, bence cömertliği, koşulsuzca paylaşımı ve kapsayıcılığı. Doğada her şey BİR ve dengede. İnsan eli doğaya karıştığında ise bu ahenk ve birlik sarsılıyor. Kibir, bencillik, her şeyin insana hizmet etmesi gerektiği düşüncesi, insanın üstün olduğu inancı sadece insana ait. Doğaya hükmedebileceğini zanneden insan!

Masaldaki çiftçi eğer ödül alan mısır tohumunu saklasaydı tohumunu saf bir şekilde koruyamayacağı gibi insanlarda bilgilerini, sevgilerini, neşelerini, paralarını, yemeklerini, emeklerini, acılarını-tatlılarını…vb paylaşmazlarsa sağlıklarını, varlıklarını ve birliklerini koruyamazlar!

Dünyanın bir ucundaki kelebeğin kanat çırpışından dolayı dünyanın diğer ucundaki varlıklarının bile etkilenebildiği gerçeğiyle bir insanın canının acıdığı, hakkının yendiği bir durumda diğer insanlarda etkilenir inancındayım. Dünyaya baktığımızda bunu net görüyoruz, yaşıyoruz! İnsan aklının, gönlünün, vicdanının çok zorlandığı olaylar ülkemizde dahil neredeyse tüm dünyada yaşanıyor.

Şimdi bir kaç dakikalığına bir hayale ortak olalım.

‘Bir ülke düşünün ki, bizimkiler, ötekiler, yarış, sınav, rekabet, ..vb tanımlarının paylaşım, barış, sevgi, birlik, neşe, bolluk değerleri ile yer değiştirdiği, dil, din, ırk, mezhep ayırımlarının çoktan insanlık tarihinin utanç dolu sayfalarında bırakıldığı, “hepimiz birimiz birimiz hepimiz için” ilkesinin tüm ülkede temel felsefe kabul edildiği, kadın ve erkeğin her alanda eşit ve tam sayıldığı, farklılıkların renk kattığı, çocukların çocukluklarını yaşadığı, doğayla uyumlu, bolluk içinde bir ülke, bir dünya…’

Ülke ya da dünya sınırları içinde yaşanan herhangi bir doğa ya da insanlık ayıbından kendini sorumlu hisseden biri olarak size delilik ya da ütopik gelebilir ama benim hayalim budur.

İnsan olma yolcuğu her şeye rağmen ezerek kırarak, yok ederek değil bütünle birlikte bütüne hizmetle olmasını diliyorum.

Sevgilerimle…

İkili ilişkiler

İkili ilişkiler 150 150 dolunay

Kadın ve erkek insanın varoluş hikayesinden bugüne iki zıt kutup iki farklı varlık… Bu zıtlığın ve farklılığın onun yaradılışından, kimyasından geldiğini bilmemiz bu durumu kabul edip uyumlandığımız anlamına gelmiyor. Eğer böyle olsaydı kadın ve erkek arasındaki sorunlar en aza inerdi. Ancak ilişkilerde yaşanan zorluklar kadın ve erkeğin farklı olduğunu bilmemize rağmen bazen çiftleri çaresiz bırakabilmekte.

Kadın ve erkeğin doğasında hem birbiriyle olma hem de bu oluşta birbiriyle ilgili kabulsüzlükler, zorluklar, yargılar ve koşullar var. Erkeklerle kadınların düşünme şekillerinde, yapısal özelliklerinde, yetiştirilişinde farklılıklar var. Tüm bu farklılıklarla bir araya gelen kadın ve erkek karşısındakini kendine benzetmeye çalışıyor. İnsan, kendisi dışındaki düşünce ve davranış farklılıkları çoğunlukla yadırgar ve değiştirmeye çalışır.

Kadının/erkeğin kafasındaki erkekle/kadınla ilgili ya da ilişkiyle ilgili şemalarla erkeğin/kadının kafasındaki şemalarla uyuşursa maksimumda iyi bir ilişki, uyuşmadığında ise zor bir ilişki yaşanır.

Kadın ve erkek birbirine çoğunlukla koşullar, beklentiler, talepler ve kişisel doğrular dünyasından bakıyor. İlişkilerde karşılıklı beklentiler, talepler ve kişisel doğrular var. Her birey kendi beklentisinden ve ihtiyacından ilişkiye bakıyor, oradan davranıyor ve beklentisini doyuracak davranışlar bekliyor.

Benim istediğim gibi davran/konuş/giyin…
Maddi olarak yeterli mi, evi var mı, arabası var mı kariyeri var mı vb…
Cinselliği yaşamam ya da cinsellik olmadan olmaz.
Sadece benimle görüşeceksin, arkadaşlarını, aileni daha az gör.
Örneğin çiftten biri için günde 3 ya 4 kez konuşmak, haber almak ve vermek önemli ve ilişki içinde olduğunun kanıtı olurken, diğeri için günde 1 ya da iki günde bir konuşmak ya da görüşmek yeterli geliyorsa beklentiler karşılanmamış olduğu için hayal kırıklıkları, kuşkular, kurgular ve kavgalar başlıyor.

Aile ve İlişki Terapisi’nin en önemli bilim insanlarından olan Virgina Satır’ın “İnsan Yaratmak” kitabından bir bölüm ne demek istediğimizi en iyi şekilde anlatıyor:

‘Bir insana hem çok yakın yaşayıp hem de zaman içinde sevmediğiniz davranışlarına maruz kalmamanız mümkün değildir. Bu, birçok kimse için acı verici bir hayal kırıklığının başlangıç yeridir. Hayal kırıklığına uğramış birçok kişi bana şunu der: Evlenene kadar birini tam olarak tanıyamazsınız. Böyle kusur bulma yarışında insanlar boş hayallere kapılabilirler. Bir kadın şöyle diyebilir: Çok fazla içiyor ama evlendikten sonra onu o kadar seveceğim ki, içmeyecek.

İki insanın aile olarak yaşaması çok zordur, bunu başarmak ise size çok şey kazandırır. Başarısız bir ticari iş berbat olabilir. Ben bir evliliğin de bir tür şirket olduğunu düşünürüm. Başarılı olup olmaması, organizasyona bağlıdır, ‘nasıl’ işletildiğine ve yönetildiğine.’

Virginia Satır’ın sözlerinden esinlenerek sormak isterim, siz kendi ilişkinizin yıllık bilançosunu çıkarıyor musunuz? Çıkan sonuca göre önlemler alabiliyor musunuz?

Kulağıma yabancı geldi! Bununla beraber inanıyorum ki bir ilişkiyi daha iyi taşıyacak yol bu bilanço işinden geçiyor. Bu konuya bir sonraki yazıda devam etmek dileğiyle…

Bir FOK’un gözünden

Bir FOK’un gözünden 150 150 dolunay

Deniz ve insanlar uykudayken denize girmeyi çok severim. Geçen hafta tatil için gittiğimiz beldede denizi uyandırmadan denize girmek için sahile gittiğimde bir sürprizle karşılaştım.

Siyah bir kütle kıyıda yatıyordu ve yanında bir adam 2 metre kadar ötesinde duruyordu. İlk başta köpek zannettiğim bu kütlenin bir Akdeniz foku olduğunu anladım.

Heyecan ve merakla yaklaşmaya başlamıştım ki sonradan balıkçı olduğunu öğrendiğim adam beni durdurarak ‘Çok yaklaşmayın lütfen, lütfen dokunmayın, insanlara alışması iyi değil, alışırsa zarar görür, biraz yorulmuş ve kaslarında ağrı var galiba, dinlenip gider’ dedi. 5 metre kadar öteden izledim biraz. Onun kalp atışlarını, soluk alıp verişini hissettikçe bir an için onun gözünden baktım dünyaya. O soluk alıp verdikçe fok oldum birkaç dakikalığına…

En çok hissettiğim duygu yalnızlık duygusuydu o olduğum dakikalarda ve nereden geldiğini anlayamadığım hüzün ve acı…

En zalim hayvan olan insan tarafından gerek derisinden, gerek yağından faydalanmak üzere katledilen fokları düşündüm. Fokların yağı güzellik ürünlerinin yapımında derisi de giyim kuşamda kullanıyor, kendimden utandım.

Badem’i düşündüm. Foçalı meşhur Badem, insanlarla iç içe yaşadığı için başına gelmeyenin kalmadığı canım Badem’i!

Akdeniz fokları soyu tükenmekte olan hayvanlardan. Soyları niye mi tükeniyor? Cevap o kadar açık ki! Bu yüzden cevabı sizlere bırakacağım.

Eğer bir gün sizler de benim gibi denizden kıyıya çıkmış bir fok görürseniz, lütfen;

  • Yaklaşmayın ve insanların yaklaşmasına engel olun,
  • Foku korumakla kendini görevlendirmiş biri yoksa görünürde, mümkünse çevresini 4-5 metrelik daire olacak şekilde iple ya da şeritlerle çekerek insanlardan koruyun,
  • Yetkililere haber verip, Sualtı Araştırma Grubu Akdeniz Foku Araştırma Grubu’na (SAD-AFAG) haber verilmesini sağlayın ya da siz onlara ulaşın.

Senin için en güvenli yer denizler diyeceğim ama doğru olmayacak, ne yaptığını bilmeyen avcılar tarafından vurulma ya da başına başka bir şeyin gelme riskleri var.

Şu anda dünyada insan insanı katlediyor, çoluk çocuk kadın erkek demeden, insanlığını unutmuş bir şekilde … İnsanın insana yaptığı zulüm en ağır şekilde devam ediyor.

İnsana bu kadar acımasız olan insan, sana neler yapar kim bilir?

Ya da sana şefkat göstererek kendini temizlemeye mi çalışır?

Bu nedenle sakın bizlere yaklaşma güzel Fok sakın bizlere dokunma ve güvenme!

Biz insanoğlu gerçek İNSAN olmayı öğrendiğimiz gün doğayla, hayvanlarla dost olabiliriz. O güne kadar kendini bizden SAKIN!

Kalp zoru sever

Kalp zoru sever 150 150 dolunay

Nasıl aşık oluruz , düşündük mü hiç?

Düşünerek, hesaplayarak kitaplayarak aşık olunabilir mi? Zamanlanabilir mi? Bahar gerçekten aşkın mevsimi mi yoksa ‘ben her bahar aşık olurum’ şarkısındaki gibi koşullandık mı?

Aşk her zaman iyi satar, ‘imkansız aşk’ ise tarihe yazılır neden?

Aşkı yaşamamışşa bir kalp, tatmamışsa aşk acısını, gerçekten insan olur mu?

Gönül ve kalp aynı yer midir?

Yıllardır okuduğum, dinlediğim aşk hikayelerinde neden hep zorluklar var?

Kalp kendini seveni neden sevemiyor?

Bir danışanımın sesi kulağıma geliyor:

Benim için her şeyi yapıyor, her istediğimi, o kadar kibar ve nazik ki anlatamam, çok iyi biri, eğer onu sevebilirsem tüm hayatım boyunca beni el üstünde taşır biliyorum, bana çok değer veriyor. Ama ben ona hiç heyecan hissetmiyorum. Sizce evlensem sevebilir miyim sonradan, alışır mıyım ona?

Siz ne dersiniz? Alışır mı, sever mi?

Ve devam ediyor anlatmaya…

Bir kez çok sevdim, fena tutuldum, kör kütük derler ya işte öyle! Hiç kimsenin onay vermediği biriydi. Ne ailem ne de arkadaşlarım bizi uygun bulmazdı. Zıt kutuplardık, beni çok kızdırırdı hatta çıldırttı. Ak dediğime kara, karaya ak derdi. Kendine çok güvenirdi, beni sevdiğini bilirdim ama ağzından çok az sevgi sözcükleri dökülürdü. Ama onun yanındayken sanki tamdım, oraya aittim… Baskılara dayanamadım ayrıldım, çok uzun süre çok acı çektim, şimdi korkuyorum yeniden açık olmaya…

Zıt kutuplar birbirini çeker! Bu fizik kuralı gönül ilişkilerinde de geçerli.

Gönül eşitlenmek için tamamlanmak için zıttı sever. Kendi içindeki koşullar dünyasına inat, kendini esnetebilmek için, olmazları olur yapmak için!

Doğduğumuzdan beri evlilikle ilgili bize öğretilenleri bir düşünün, hepsi koşullar dünyasına ait: evi, arabası olsun, paranın önemi yok insan olsun, karı kızı kumarı olmasın, ince ve nazik olsun, benim gibi düşünsün, inansın, bana benzesin, boyu buyuma huyu huyuma suyu suyuma uygun olsun, uyumlu olsun… Hep koşullar, beklentiler… Herkes kendince iyiyi ister!

Ve kalp, koşullar dünyasına isyan edercesine, koşullu sevgiye karşı çıkarcasına, kendini yakma pahasına da olsa zıttına çekilir fark etmeden. Aklın sözünün pek geçmediği sadece gönlün hüküm sürdüğü bir yere… Bir kişiyi olduğu gibi kabul deneyimini yaşamak için.

Kalp zoru sever! Kalbin gerçekten açılması için gönlün kendini ortaya çıkarabilmesi için yanmaya, acıya gerek vardır. Aşk yakar, acıtır, bununla beraber eğer cesursan yanmaya yeniden yanmaya razıysan kalbini yumşatır gönlünü açar.

Kendine benzemeyeni sever insan!

Koşullar dünyasını kırmak için,

Herkesin birbirinden farklı olduğunu deneyimlemek ve kabul etmek için

Ancak sana benzemeyen seni yumuşatır, değiştirir, farklılıkları sevdirir,

Kötüyü de, zıttı da sevmek için,

Sevdiğini olduğu gibi kabul deneyimi yaşamak için,

İnsanı sevmek için,

İnsanı kabul etmek için,

Kendini sevmek için,

Tanrıya yaklaştırdığı için,

İçinde şefkat, merhamet, tutku, sevgi, merak, keyif, adrelanin, serotonin, neşe, hüzün, acı olduğu için…

Zıtlıklarla, çelişkilerle yüzleşmek için,

Çoğu zaman tüm bunları far ketmeden bilinçsizce sever insan işte o zaman aşk aşk olur!

‘Ben imkansız aşklar için yaratılmışım
Ne kavuşmayı bilirim ne unutmayı’ şarkısı kulaklarımda…

Herkese aşk dolu günler dilerim…