İnsan dünyaya geldiği an itibariyle çevresinden gelen uyaranlarla, davranış ve tepkilerle pek çok duyguyu öğrenir. Sevgi, neşe, güven, merak, acı vb. Negatif ve pozitif pek çok duyguyu deneyimleyerek kaydeder.
5 yaşının altında, insan tepki ve kararlarını bilinçaltının iki temel güdüsüyle ‘Hayatta kalmak’ ve ‘mutlu olmak’ için fark etmeden verir.
Korku negatif duygular arasında en önemlisidir, en güçlüsüdür. Çok küçükken öğrendiğimiz hayatta kalmamız için gerekli bir duygudur KORKU! Bazen karanlıktan, bazen koridorda karşımıza çıkan bize göre dev gibi olan babamızın gölgesinden ya da kendisinden korkarak, bazen sevmek için uzandığımız kedinin tırmığından, bazen ablamızın oyun olsun diye yaptığı değişik bir yüz ifadesinden korkmayı öğreniriz. Bizi gece yarısı sıçrayarak uyandıran korkulu rüyalarımız vardır, yeniden uyumaya korktuğumuz.
Ve üstüne koya koya gideriz korkularımızı!
5 yaşından sonra ise soyut ve somutu ayırt edebilmeye başladığımızda aklımız yani bilincimiz devreye girer ve eğer sorgulamayı öğreten bir sistemin içindeysek, bilinç ve bilinçaltımız el birliğiyle İNSAN olma yolcuğumuzu destekler. Kararlarımızı, davranışlarımızı seçebilme süreci başlar. Örneğin; karanlıktan korkuyorum oysaki karanlık sadece ışığın olmadığı durum, ne olacak ki sanki desek gözümüz karanlığa alışır ve artık karanlık korkmaz oluruz. Tabii ki korkunun üstüne gitmeyi tercih edersek!
Korkunun belli bir dozu iyidir aslında bizi hayatta tutar; trafikte dikkatimizi toplamamıza, hızımızı kontrol etmemize, çok yüksek bir yere çıktığımızda dikkatli olmamıza yani hayatta kalmamıza yardım eder. Temkinli olmamızı sağlar.
Korkunun dozu arttığında ise işte o zaman insan ruh sağlığı açısından tehlike çanları çalar! Köpekten, kediden, yüksekten, karanlıktan, açık alandan, kapalı alandan korkarız, denizden, karadan, havadan, sudan, korkarız da korkarız!
Korkularımızın bir de daha derinde gizlenenleri, bizi gizli gizli yönetenleri vardır; sevilmemek, yalnızlık, başarısız olmak, parasız kalmak, yok olmak, ölüm, sevdiklerimizi kaybetmek gibi…
Korkularımızla ele el giden travmalarımız var. Yaşadığımız ülke travma cenneti! Deprem, sel, terör, maden kazaları, trafik kazaları, ölümler, cinayetler, tecavüzler, kayıplar vb. İnsanın ruh ve beden sağlığına en çok zarar veren, güvenlik ve hayatta kalma alanına en büyük tehdit ,yaşadığı ve tedavi edemediği travmalardır.
Korkular ve travmalarımız en ince karnımızdır hayatta. Korkularımız bizi, ilişkilerimizi yönetir, Bizi sınırlandırır. Çocukken yeterince sevilmediysek, takdir görmediysek hep birileri bizi çok sevsin, takdir etsin diye bekleriz ve azıcık sevgiler uğruna neler neler feda ederiz!
Bazen bitirmemiz gereken ilişkileri bitiremeyiz sevileyim ya da yalnız kalmayayım diye, bazen de başarılarımızı bile yeterince kutlayamayız, daha daha çok kazanmalıyım bu yetmez diye! Bazen sevdiklerimizi kaybetmekten korkarız ortada hiçbir şey yokken ve zamanı ziyan ederiz acıyla, korkuyla! Bazen ölümden korkarız ölümü hiç yaşamadan! Çoğunlukla da yaşamaktan korkarız pek çok şeyi!
Çok sevdiğim bir söz der ki; Cesaret, korkmamak demek değildir. Korksan da korkunun içinden geçerek devam etmektir.
Erol Evgin’in şarkısı yankılandı kulaklarımda…
Hani ıssız bir yoldan geçerken
Hani bir korku duyar da insan
Hani bir şarkı söyler içinden
İşte öyle bir şey…
Korkularımız hayatımızın pek çok anında bize eşlik eder. Önemli olan onları yok saymak değil, önemli olan; onlarla yüzleşerek, fark ederek, barışarak onların içinden geçmektir. Bazen şarkı söyleyerek bazen ıslık çalarak ve hep gülümseyerek.